Uğur böceklerinin uğruna inanan yalnız toplumumuz değil. İlginçtir, Orta Avrupa'da eline uğur böceği konan kızın evleneceği, Kuzey Avrupa'da ki bazı ülkelerde ise üzerine uğur böceği konan kişinin dileklerinin gerçekleşeceği inancı bizim kültürdeki gibidir.
Böceği uğruyla ilgili şöyle bir rivayet var. Zamanın birinde bahçeleri zararlı böcekler istila etmiş. İnsanlar çaresizlik içinde zararlılarla nasıl mücadele edeceğini bilemezken uğur böcekleri ortaya çıkıvermiş. Bitkilere musallat olan ne kadar zararlı varsa hepsini yiyerek yok etmiş. İnsanlık o günden sonra bu böceği uğurlu kabul etmiş.
Uğur böcekleri birçok tarım ürününe zarar veren yaprak bitlerini yiyerek beslendiği ve yaşamlar boyunca yaklaşık 5000 yaprak biti yediğini kaynaklar söylüyor.
31 Mart 2013 Pazar
Hamile Kadınlar İçin İlginç Gelenekler
Anadolu'da değişik gelenek ve görenekler bulunmaktadır. Bunlar içinde hamile kadınların yapması ya da kaçınması gereken davranışlardan bahsedecek olursak sırayla şöyledir
* Hamile kadın ayıya, maymuna, deveye bakmaz , çocuk çirkin olur.
* Cenazeye gitmez, cesede bakmaz, çocuğun yüzü renksiz olur.
* Canı ne isterse onu yemelidir; yemezse çocuğun herhangi bir yerinde iz çıkar.
*Sakız çiğnemez, çiğnerse çocuk çişli olur veya ağzı çok akar.
* Kelle eti yemez, yerse çocuk sümüklü olur.
* Hamile kadın ile kocası yılan öldürmez, öldürürse çocuk sakat kalır.
* Hamile kadın habersiz kimsenin bir şeyini alıp yemez, çocuk hırsız olur.
* Diş çektirmez çocuğu düşer. Saç kestirmez çocuğun ömrü kısa olur.
* Ekşi yerse kız, tatlı yerse oğlan doğurur. '' Ye ekşiyi doğur Ayşe'yi, ye tatlıyı doğur atlıyı'' denir.
* Kız doğuracağı zaman çirkinleşir, oğlan doğuracağı zaman güzelleşir.'' Kız kendini, oğlan anayı süsler.'' derler.
* Kadın doğuma giderken doğum rahat olsun diye evdeki tüm kilitler açılır. Doğacak çocuğa hazırlanan giysilerin düğmeleri'de açık bırakılır.
* Karnında çocuğu durmayan kadın;çocuk doğana kadar ve doğduktan sonra 1 yaşına gelene kadar gece lambayı hiç söndürmez.
Çocuğun Ömrü, Yumurta Sarısıyla Hesaplanır
Uşak'ta bebeğe kına yakılması, kutlamaya gelenlere yemek verilmesi ve helva kavrulması, başta Ege Bölgesi olmak üzere birçok yerde hayatın üç renginin ortak ritüeli olarak karşımıza çıkıyor. Uşak'ta bebeğin altı sıcak toprakla bezleniyor ve keçe ile kundaklanıyor. Böylece bebeğin dışkısının tok olacağına inanılıyor. Tören mevlit okunarak uzun ömürlü olsun dilekleriyle noktalanıyor.
Başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Anadolu'nun birçok yerinde ise önce tuzla tanışıyor bebek. Kokmasını, gözlerinin çapaklanmasını, hasta olmasını engellemek için bebek tuzlanıyor. Tuz kırklama suyunun içine de atılıyor. İlk yıkamada erkek bebeğin sabunla kız bebeğin ise eti azgın olmasın diye sabunsuz yıkandığı söyleniyor.
İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi'nin özelliklerini taşıyan Çorum'da doğan bebeğin ömrü ise yumurtanın sarısından anlaşılıyor. Bebeğin kırklanması sırasında beşiğin altında kalan yumurtanın sarısı, ertesi gün bakıldığında dağılmamışsa bebeğin uzun ömürlü olacağına inanılıyor.
* Hamile kadın ayıya, maymuna, deveye bakmaz , çocuk çirkin olur.
* Cenazeye gitmez, cesede bakmaz, çocuğun yüzü renksiz olur.
* Canı ne isterse onu yemelidir; yemezse çocuğun herhangi bir yerinde iz çıkar.
*Sakız çiğnemez, çiğnerse çocuk çişli olur veya ağzı çok akar.
* Kelle eti yemez, yerse çocuk sümüklü olur.
* Hamile kadın ile kocası yılan öldürmez, öldürürse çocuk sakat kalır.
* Hamile kadın habersiz kimsenin bir şeyini alıp yemez, çocuk hırsız olur.
* Diş çektirmez çocuğu düşer. Saç kestirmez çocuğun ömrü kısa olur.
* Ekşi yerse kız, tatlı yerse oğlan doğurur. '' Ye ekşiyi doğur Ayşe'yi, ye tatlıyı doğur atlıyı'' denir.
* Kız doğuracağı zaman çirkinleşir, oğlan doğuracağı zaman güzelleşir.'' Kız kendini, oğlan anayı süsler.'' derler.
* Kadın doğuma giderken doğum rahat olsun diye evdeki tüm kilitler açılır. Doğacak çocuğa hazırlanan giysilerin düğmeleri'de açık bırakılır.
* Karnında çocuğu durmayan kadın;çocuk doğana kadar ve doğduktan sonra 1 yaşına gelene kadar gece lambayı hiç söndürmez.
Çocuğun Ömrü, Yumurta Sarısıyla Hesaplanır
Uşak'ta bebeğe kına yakılması, kutlamaya gelenlere yemek verilmesi ve helva kavrulması, başta Ege Bölgesi olmak üzere birçok yerde hayatın üç renginin ortak ritüeli olarak karşımıza çıkıyor. Uşak'ta bebeğin altı sıcak toprakla bezleniyor ve keçe ile kundaklanıyor. Böylece bebeğin dışkısının tok olacağına inanılıyor. Tören mevlit okunarak uzun ömürlü olsun dilekleriyle noktalanıyor.
Başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Anadolu'nun birçok yerinde ise önce tuzla tanışıyor bebek. Kokmasını, gözlerinin çapaklanmasını, hasta olmasını engellemek için bebek tuzlanıyor. Tuz kırklama suyunun içine de atılıyor. İlk yıkamada erkek bebeğin sabunla kız bebeğin ise eti azgın olmasın diye sabunsuz yıkandığı söyleniyor.
İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi'nin özelliklerini taşıyan Çorum'da doğan bebeğin ömrü ise yumurtanın sarısından anlaşılıyor. Bebeğin kırklanması sırasında beşiğin altında kalan yumurtanın sarısı, ertesi gün bakıldığında dağılmamışsa bebeğin uzun ömürlü olacağına inanılıyor.
Konuşan Mezar Taşları
Şanlıurfa'daki Harrankapı, Çiftkubbe ve Bediüzaman Mezarlıkları'nın mezar taşları adeta konuşuyor. Taşlara bakan vatandaşlar, ölen kişinin nasıl hayatını kaybettiğini öğrenebiliyor. Şanlıurfa'da bunun 40 yıllık bir gelenek olduğu belirtiliyor.
Trafik kazasında hayatını kaybeden kişilerin mezar taşlarına kamyon, otomobil, traktör çiziliyor. Cinayete kurban giden kişinin mezar taşına tabanca veya bıçak figürleri çiziliyor. Bunu yaptırmakta ki gaye ölen kişinin nasıl öldüğünü ifade etmektir. Bazen de ölen kişinin sevdiği çiçek, silah gibi resimler çiziliyor. Apartmandan düşerek ölen kişinin mezar taşına ise apartman resmi çiziliyor. Elektrik akımına kapılarak ölen kişinin mezar taşına elektrik direği, sigaradan ölen kişilerin mezar taşına sigara resmi çiziliyor. Bazen de salıncaktan düşüp ölen çocuğun mezar taşına da salıncak resmi çiziliyor.
Trafik kazasında hayatını kaybeden kişilerin mezar taşlarına kamyon, otomobil, traktör çiziliyor. Cinayete kurban giden kişinin mezar taşına tabanca veya bıçak figürleri çiziliyor. Bunu yaptırmakta ki gaye ölen kişinin nasıl öldüğünü ifade etmektir. Bazen de ölen kişinin sevdiği çiçek, silah gibi resimler çiziliyor. Apartmandan düşerek ölen kişinin mezar taşına ise apartman resmi çiziliyor. Elektrik akımına kapılarak ölen kişinin mezar taşına elektrik direği, sigaradan ölen kişilerin mezar taşına sigara resmi çiziliyor. Bazen de salıncaktan düşüp ölen çocuğun mezar taşına da salıncak resmi çiziliyor.
Timur Adıyla Anılan Tek Eser Nerededir?
Timur Çeşmesi Şırnak İli'nin İdil İlçesinde bulunur. 15. yüzyıldan kalma Timurlenk tarafından yapılan tarihi Timur Çeşmesi Anadolu'da Timur adı ile anılan tek eserdir. Çeşmenin içerisinde birbirine bağlantılı kanallar bulunmaktadır. Timur Çeşmesinin bir rivayete göre yapıldığını döneme göre evlerden yüksekte olduğu doğa olaylarından etkilenerek günümüzde aşağı seviyede kaldığı söylenmektedir.
İstanbul'un Gizli Geçitleri
Efsaneye göre , İstanbul!un altı birbirine bağlı tünellerle kaplıymış. Hatta bu dehlizlere Yerebatan Sarnıcı'nın gizli bir yerinden de giriliyormuş. Bu tünel denizin dibinden devam edip Kınalı Ada'ya kadar gidiyormuş. Tüneller Kapılıçarşı'nın altından da geçiyormuş. Hatta şu an, Çarşının gizli tutulan bir yerinden girilebiliyormuş bu tünellere.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyormuş ama bunları kullanmak kesinlikle yasakmış. Dehlizler labirent gibiymiş. Yerebatan Sarnıcı'ndan Kınalıada'ya uzanan tünel efsanesi Giovanni Scognamilla'nın yazdığı ''İstanbul Gizemleri'' adındaki kitapta geçiyor. 80 yıl önce yazılan ''İstanbul'un Yedi Harikası'' adındaki bir kitapta, Yerebatan Sarnıcı'nın gizli bir girişinden başlayan tünelin kuzeydoğu yününde ilerleyerek Marmara'nın altına girdiği, Üsküdar'dan güneydoğu istikametinde bir açı yaparak düz bir hat halinde Kınalıada'ya ulaştığından bahsedeliyormuş.
Sultanahmet Camii, şimdiki Sultanahmet Meydanı'nın bulunduğu yer bir Bizans Sarayı ve hipodrom kalıntıları üzerinde kurulmuştur. Sultanahmet Meydanı'ndan Çukur Çeşme denen bir yer vardır. Tapu dairesi ve Sokullu Mehmet Paşa Sarayı'ndan sonraki bölge. Alttaki çeşme yalağı kalıntılarının deniz yönüne kalan tarafından bir taş duvar örülerek kapatılmış durumda. Yine Sultanahmet Camii'nin kıble tarafında Mozaik Müzesi ile camii duvarı arasında ( musalla taşının hizasına gelen yerde) en az iki giriş olduğu biliniyor. John Stephonosu'un Bizans İmparatorluğu'yla ilgili yazdığı kitapta ise, İstanbul'un altındaki dehlizlerin; büyücülerin ve kahinlerin gelecek hakkında yorum yapmak içim kullandıkları mekanlar olduğu söyleniyor. Birbirine çok yakın lan Cağaloğlu Anadolu Lisesi'yle, İstanbul Erkek Lisesi arasında 1. Dünya Savaşı'nda yapılmış bir tünel varmış. Bu tünel Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nin spor salonundaymış. 19 yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı kurulan Amerikan Board Scholl'ların arasında da benzeri geçitler mevcutmuş. Şimdiki Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü altında tüneller varmış ve bunların ucu Bebek Sahili'ne kadar uzanıyormuş. Tüneller ,1. Dünya Savaşı zamanı işgalcilere yardım için kullanılıyormuş. Yerebatan Sarnıcı'na gidip bakarsanız, sonuna doğru asma iskelenin sola kıvrıldığı, Medusa Kafalarının olduğu bir kısım var. Oraya merdivenlerden iniliyor. Merdivenlere gitmeden soldaki duvarın üzerine bakıldığında ise tavanla birleşmediği farkediliyor. Kimbilir, belki de bu duvar sonradan, tünelle ulaşımı gizlemek için yapılmıştır.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyormuş ama buraları kullanmak tehlikeli olduğu için yasaklanmıştır.Geçmişte Kolomb ruhlarından, çokça da hazine meraklılarından 3-4 işçi çocuk denemiş ilerlere gitmeyi. Dehlizler labirent gibiymiş. Çocuklardan sadece biri geri dönmeyi başarabilmiş, diğerleri yolları bulamayıp tünellerde kaybolmuş. Dönen çocuk da aklını oynatmış. Çünkğ ileriki kısımlar iskeletlerle, insan boyunda böceklerle, farelerle doluymuş. Bütün gün dehlizlerdeki atölyelerde dolaşıyormuş. Kim ne verirse onu yiyip , gece de artık nerede sızarsa orada uyuyormuş. Arada yine tünellerin ilerilerine gidip birkaç gün kayboluyormuş ortalıktan. Döndükten sonra hiç bir şey yiyip içmeden öylece bir noktaya bakıp duruyormuş günlerce.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyormuş ama bunları kullanmak kesinlikle yasakmış. Dehlizler labirent gibiymiş. Yerebatan Sarnıcı'ndan Kınalıada'ya uzanan tünel efsanesi Giovanni Scognamilla'nın yazdığı ''İstanbul Gizemleri'' adındaki kitapta geçiyor. 80 yıl önce yazılan ''İstanbul'un Yedi Harikası'' adındaki bir kitapta, Yerebatan Sarnıcı'nın gizli bir girişinden başlayan tünelin kuzeydoğu yününde ilerleyerek Marmara'nın altına girdiği, Üsküdar'dan güneydoğu istikametinde bir açı yaparak düz bir hat halinde Kınalıada'ya ulaştığından bahsedeliyormuş.
Sultanahmet Camii, şimdiki Sultanahmet Meydanı'nın bulunduğu yer bir Bizans Sarayı ve hipodrom kalıntıları üzerinde kurulmuştur. Sultanahmet Meydanı'ndan Çukur Çeşme denen bir yer vardır. Tapu dairesi ve Sokullu Mehmet Paşa Sarayı'ndan sonraki bölge. Alttaki çeşme yalağı kalıntılarının deniz yönüne kalan tarafından bir taş duvar örülerek kapatılmış durumda. Yine Sultanahmet Camii'nin kıble tarafında Mozaik Müzesi ile camii duvarı arasında ( musalla taşının hizasına gelen yerde) en az iki giriş olduğu biliniyor. John Stephonosu'un Bizans İmparatorluğu'yla ilgili yazdığı kitapta ise, İstanbul'un altındaki dehlizlerin; büyücülerin ve kahinlerin gelecek hakkında yorum yapmak içim kullandıkları mekanlar olduğu söyleniyor. Birbirine çok yakın lan Cağaloğlu Anadolu Lisesi'yle, İstanbul Erkek Lisesi arasında 1. Dünya Savaşı'nda yapılmış bir tünel varmış. Bu tünel Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nin spor salonundaymış. 19 yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı kurulan Amerikan Board Scholl'ların arasında da benzeri geçitler mevcutmuş. Şimdiki Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü altında tüneller varmış ve bunların ucu Bebek Sahili'ne kadar uzanıyormuş. Tüneller ,1. Dünya Savaşı zamanı işgalcilere yardım için kullanılıyormuş. Yerebatan Sarnıcı'na gidip bakarsanız, sonuna doğru asma iskelenin sola kıvrıldığı, Medusa Kafalarının olduğu bir kısım var. Oraya merdivenlerden iniliyor. Merdivenlere gitmeden soldaki duvarın üzerine bakıldığında ise tavanla birleşmediği farkediliyor. Kimbilir, belki de bu duvar sonradan, tünelle ulaşımı gizlemek için yapılmıştır.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyormuş ama buraları kullanmak tehlikeli olduğu için yasaklanmıştır.Geçmişte Kolomb ruhlarından, çokça da hazine meraklılarından 3-4 işçi çocuk denemiş ilerlere gitmeyi. Dehlizler labirent gibiymiş. Çocuklardan sadece biri geri dönmeyi başarabilmiş, diğerleri yolları bulamayıp tünellerde kaybolmuş. Dönen çocuk da aklını oynatmış. Çünkğ ileriki kısımlar iskeletlerle, insan boyunda böceklerle, farelerle doluymuş. Bütün gün dehlizlerdeki atölyelerde dolaşıyormuş. Kim ne verirse onu yiyip , gece de artık nerede sızarsa orada uyuyormuş. Arada yine tünellerin ilerilerine gidip birkaç gün kayboluyormuş ortalıktan. Döndükten sonra hiç bir şey yiyip içmeden öylece bir noktaya bakıp duruyormuş günlerce.
29 Mart 2013 Cuma
Dünyanın En Büyük 10 Soygunu
1. Büyük Tren Soygunu ( İNGİLTERE)
1963 yılında, Bruce Reynolds liderliğindeki 15 kişilik bir çete Glasgow'dan Londra'ya giden Kraliyet Posta Treni'ni soydu. Sinyalizasyon ışıklarını değiştirerek treni durduran soyguncular , makinist ve güvenlik görevlilerini yaralayarak etkisiz hale getirdikten sonra toplam 12 çuvalda duran 5.2 milyon doları alarak kayıplara karıştı. Soyguncuların izini süren polis , çetenin toplandığı çiftlikten aldığı parmak izi örnekleriyle tüm soyguncuları yakaladı. 2 çete üyesi, hapishaneden kaçmayı başarmışsa da, daha sonra yeniden yakalanarak hapse atıldı.
2. British Bank of Middle East Soygunu ( LÜBNAN)
20 Ocak 1976 Yılında Filistin Kurtukuş Örgütü üyeleri, başkent Beyrut'ta bulunana British Of Middle East'ın şubesinden tam 44 milyon dolar çaldı. İçeri girmek için banka duvarını patlayıcılarla havaya uçuran soyguncular, kasadaki külçe altınlar, nakit para ve mücevherleri çantalarla doldurarak olay yerinden hızla uzaklaştı. Soyguncuların, kasayı açmak için kasa konularında uzman Korsika asıllı soyguncularla işbirliği yaptığı öne sürülüyor. Bugünkü değeri yaklaşık olarak 200 milyon dolar olduğu tahmin edilen soygunla FKÖ'nün 1980 yılına kadar gerçekleştirdiği tüm eylemlerini finanse ettiği de ortaya atılan diğer iddialar arsında.
3. Brezilya Merkez Bankası Soygunu (BREZİLYA)
Ağustos 2005'te Brezilya Merkez Bankası'nın Fortaleza kentindeki binasının yakınında bir ev tutan hırsızlar , buradan kasanın bulunduğu odaya kadar yaklaşık 200 metrelik bir tünel kazdı. 130 milyon dolar alarak kayıplara karışan soyguncuların, soygun günü olarak hafta sonunu seçmesi nedeniyle polis olaydan ancak 2 gün sonra haberi oldu. Soygunu 10 kişinin gerçekleştirdiğini belirleyen polisler , çeteden bugüne kadar ancak 2 kişiyi yakalayabildi. Çalınana paranın ise sadece 500 bin dolarlık kısmı bulundu.
4. Brinks Mat Deposu Soygunu (İNGİLTERE)
26 Kasım 1983 yılında ,6 silahlı kişi Londra'daki ünlü Heathrow Havaalanı'nda bulunan yüksek güvenlikli Brinks Mat Deposu'na girdi. Güvenlik görevlisi etkisiz hale getirdikten sonra hareket etmesi halinde ateşe vermekle tehdit eden soyguncular 52 milyon dolar değerinde altın çaldı. Çetenin, daha sonra çaldıkları altını eriterek ellerinden çıkarmayı başardığı belirtiyor. Bugünkü değeir yaklaşık olarak 224 milyon dolar olan soygundan sonra Scotland Yard'ın hummalı çalışmaları sayesinde çetenin tamamı yakalandı.
5. Security Express Deposu Soygunu ( İNGİLTERE)
1983'te bir grup soyguncu, Londra'nın doğusunda bulunana Security Express kasa merkezine silah zoruyla girerek, 12 milyon dolar aldıktan sonra kaçmayı başardı. Bugünkü değerinin 52 milyon dolar olduğu tahmin edilen soygundan sonra çete üyeleri teker teker yakalandı.
6. Büyük Tahvil Soygunu ( İNGİLTERE)
2 Mayıs 1990'da Londra'nın sakin bir caddesinde elinde tahmini değeri 584 milyon dola olan hazine bonolarıyla dolu bir çanta taşıyan kurya Patrick Thomas ve Keith Cheeseman tarafından soyuldu. Kuryenin öldürüldüğü soygun sonrası bonolarla kaçan soyguncular, bir ihbar sayesinde kısa süre sonra yakayı ele verdi.
7. Da Vinci'nin Meeryem'i (İSKOÇYA)
Ağustos 2003'te İskoçyada'ki Buccleuch's Dükü'ne ait Drumlanrig Klaesi'nde sergilenen ünlü ressam Leonardo Da Vinci'nin Yarnwinder'li Meryem adlı tablosu 2 kişi tarafından çalındı. Hırsızlar değeri 100 milyon dolar olan tabloyu kalenin halk ziyertine açıldığı saatler arasında içeri turist gibi girdikten sonra kendilerine eşlik eden rehberi etkisiz hale getirdikten sonra çaldıkları belirtiliyor. İskoçya polisi tabloyu geçtiğimiz Agustos ayında Glasgow'daki bir evde buldu. Olayla ilgili olarak 3 İngiliz ve bir İskoç tutuklandığını belirtti. Tablo Amerikan Federal Sorulturma Bürosu'nun aranan sanat eserleri listesinin ilk 10'u arasında bulunduğu kaydedildi.
8.Dar El Salem Soygunu (IRAK)
Haziran 2007 'de başkent Bağdat'ta bulunan Dar El Salem Bankası'na giren güvenlik görevlisi kılığındaki soyguncular tam 292 milyon dolar çaldı. Şu ana kadar soygunculardan hiçbirisini yakalayamayan güvenlik güçleri, çalınan paranın izini sürmeye devam ediyor.
9. Knightbridges Soygunu ( İNGİLTERE)
Temmuz 1987'de Cheltenham'ın kuzeydoğusunda bulunan Knightbridges'deki kiralık kasa merkesine giren soyguncular toplam 120 güvenlik kasasından yaklaşık 80 milyon dolar çaldı. Merkezin müdürü Pervez Latif'in İtalyan Valerio Viccei ile birlikte gerçekleştirdiği soygundan sonra her iki hırsız da yakalandı. ancak çalınan değerli kağıtlar henüz bulunamadı.
10. Northern Bank Soygunu (İRLANDA)
2006' da Belfast'taki Northern Bank Merkezine rehin aldıkları merkez müdürüyle gelen silahlı soyguncular 100 milyon dolardan fazla bir parayla kaçmayı başardı. Şu ana kadar soygunla bağlantılı 5 kişiyi ele geçiren polis halen kayıp paraları arıyor.
(nuveform)
Hayvanlar Güler ya da Ağlar mı?
Bir kedi veya köpek besliyorsanız, zamanla ona adeta insanmış gibi bağlanabilirsiniz. Daha ötesi, bazen onu gerçek bir insanmış gibi hissedersiniz. Böyle hissetmenizin sebebi , onun çeşitli ve değişik yollardan bazı şeyleri ifade edebilmesidir. Ağlamak, gülmek gibi insanlara has şeyleri, değişik bir şekilde onda da görmenizdendir.
Aslında böyle bir durum söz konusu değildir. Ağlamak ve gülmek belirli hissi durumları ifade için insanlara has davranışlardır. Hayvanlarda böyle bir şey yoktur. Bazı durumlarda hayvanların da sızlandığını, bununla ilgili, bunu açıklayan sesler çıkardığını biliriz. Mesela canlarının yandığı zamanlarda böyle yaparlar. Fakat insanda gözyaşlarıyla beraber olan ağlamak hayvanlar için söz konusu olamaz.
Bunun nedeni hayvanların gözlerinden yaş gelmeyişine yorumlanamaz. Bir yaratığın ağlayabilmesi, düşünebilmesi, çeşitli şartlara ve durumlara göre, o şart ve durumların gerektirdiği duyguların doğmasınai bunları duyabilmesine uygun bir yapıda olmasına bağlıdır. Çocuklar bile düşünmeyi, hiç değilse hissetmeyi öğrendikten sonra ağlamaya başlarlar. Bebeklerde ağlama diye bilinen durum, aslında tamamen fizikseldir. İç güdülerle olur. Başka türlü söylemek gerekirse, bir bebek sadece bağırır, ağlamaz.
Ağlamak konuşmanın yardımcısıdır. Duygularınızı ifade etmek iççin sözün yetersiz kaldığı yerde ağlarız. Bu duygularımızı açığa vurmak için kendiliğinden olan, istesek de önleyemeyeceğimiz durumdur, reflekstir. Bunun gibi gülmek de sadece insanlara mahsustur. Bazı hayvanlar gülüyormuş izlenimi verebilir. Fakat bunun insandaki gülmekle ilgisi yoktur. İnsanın gülmesinde akılla ilgili bir çıkış noktası mevcuttur. Oysa hayvanlar bundan yoksundur.
Sözgelimi bir şakaya, bir fıkraya gülebiliriz. Yine bunu gibi gülünç bir görüntü bizi güldürür. Yani gülmemiz için duygusal , akılla ilgili nedenler olması gerekir. Çok küçük, incecik şemsiyeli şişman bir adam bize gülünç görünür. Bir palyaçonun yaptıkları gülünç gelir. Mizah yazıları, anlatılan fıkralar da aynı tepkiyi yaratır.
Ruhbilim uzmanları gülmenin sosyal bir olay olduğunu ileri sürerler. Oysa hayvanlar için sosyal kavram yoktur, düşünülemez.
(Alıntıdır)
28 Mart 2013 Perşembe
En İlginç Ölüm Sebepleri
- Buenos Aires'te karısına sinirlenip onu öldürmeye karar veren adam, otelin 23. katındaki odalardan karısını aşağıya atar. Kadın elektrik tellerine takılır. İşini sağlama almak isteyen adam, karısının peşinden atlar. Tellere tutunamaz ve yere çakılır.
- Iraklı terörist, içinde bomba olan paketi postayla suikast adresine göndermeye karar verir. Ancak yeterli sayıda pul olmadığı için paket ev adresine geri gönderilir. İçinde bomba olduğunu unutan acemi terörist paketi açar ve malum son...
- Jake Fen isimli Macar adam, eşini korkutmak için kendisini asmış pozu verdi. Eve gelen eş, kocasını o halde görünce bayıldı. Kapıyı açık gören komşu kadın içeriye girince, iki cesetle karşılaştığını sanıp evi soydu. Toplandıkları ile çıkarken, Jake kadına bir tekme attı. Cesedin canlandığını sanan kadın, korkudan öldü.
- New York'ta caddede bir adama araç hafifçe çarptı. Adma bir şey olmamıştı. Şoförle konuştu ve kalkacakken olayı gören biri yanına gelerek , kalkmazsa sigortadan para alabileceğini söyleyince yeniden aracın önüne yattı. Araç sürücüsü ise adamın gittiğini sanarak gaza bastı ve adam öldü.
- Sibirya'nın köylerinden birinde cenaze mezarlığa götürülüyormuş. Mısır tarlasının ortasında, tabut köylülerin ellerinden düşüvermiş. Tabutun içindeki ceset düşüp dereye yuvarlanmış. Akıntı, cesedi dinamitle avlanan balıkçıların yanına sürüklemiş.Balıkçılar ''Acaba adamı dinamitle biz mi öldürdük?'' diye endişeye kapılarak, cesedi askeri kışlanın tellerine bırakmışlar. Nöbetçi er,bölgeye birinin yaklaştığını düşünerek cesedi yaylım ateşine tutmuş. Hemen ambulans çağrılmış. Delik deşik olan ceset, hastaneye kaldırılmış. Operasyon 6 saat sürmüş. Ameliyattan çıkan doktor, alnından akan terleri silmiş ve ''Çok zor oldu ama galiba yaşayacak'' demiş.
- 1983'te mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diegolu bir kadın, polislere '' Eğer onu bırakmazlarsa morarana kadar nefesini tutacağını'' söyledi. Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten ölünceye kadar nefesini tuttu.
- Her yıl , çatıya çıkıp anteni değiştirenlerden 1.800 kişi can veriyor. Çatıdan düşen ama ölmeyenlerin sayısı da 2.000 civarında.
- Özellikle son yıllarda, cinsel ilişki sırasında ölenlerin sayısında oldukça büyük artış var. 1 yılda 1.500 kişi seks yaparken can veriyor.
- En fazla ölümlerin yaşandığı iş kollarından biri de boyacılık sektörü. Dünya üzerinde her yıl 1.100 kişi boya merdiveninden düşerek ölüyor.
- Her yıl 33 bin kişi , yanlış iğne nedeniyle ölüyor. Özellikle Afrika'da bu tarz ölümler artık normal sayılıyor.
- Her yıl, gömlek veya pantolon düğmesi dikerken 299 kişi ölüyor. Dikiş sırasında iğneyi vücuduna batıranlardan bazılarının ölüm nedeni: Bulaşıcı hastalık.
- Her yıl 2.480 kişi ampul değiştirirken elektrik çarpması nedeniyle ölüyor.
Çok Şaşırtıcı Şeffaf Yılan Balığı
Yeni bir deniz canlısı bulunmuş. Ortalama 8 cm uzunluğunda Endonezya civarında yaşıyor. Küçük bitkileri ile besleniyor. Bilim adamları iç organlarının yapısını ve nasıl çalıştığını hala çözebilmiş değil. Üzerinde detaylı çalışmalar halen devam ediyor.
1 Miligram Zehri 10.000 Fareyi Öldürüyor
Dünyanın en zehirli hayvanı deniz ahtapotu. Adı Blue Ringed Octopus. Zehiri sadece 2-3 dakikada öldürecek güçtedir.
Dünyanın en zehirli kertenkele türüdür. Adı Heloderma Suspectum. Türkiye'de Gila canavarı olarak biliniyor. Amerika'da yaşıyor. Isırığı tedavi edilmezse ölümcül olabilir.
Dünya'nın en zehirli örümceğidir. Adı Sydney Funnel'dir. Türkiye'de web örümceği olarak biliniyor. 2-4 santimetre boyundadır. Avustralya'da yaşıyor. 1 miligram zehiri 10 bin fareyi öldürebiliyor. 1saat içinde öldürüyor. 2 metre zıplayabiliyor.
Dünyanın en zehirli akrebidir. Ortadoğu'da yaşıyor. Adı Death Stalker. Türkiye'de sarı akrep olarak biliniyor.5-6 santimetre boylarında ve 1 miligram zehiri 15 bin fareyi öldürebilecek güçte ve insanı bir saatte öldürebiliyor.
Dünyanın bilinen en zehirli hayvanıdır. Adı Inland Taipan'dır. Bir ısırığındaki zehir aynı anda 100 insanı öldürebilecek güçtedir. Avustralya'da yaşıyor. Kobradan 100 kat, kara mamba yılanından 50 kat daha güçlü zehri var. Zehri 5 metre uzaktan etkilidir.
Dünyadaki en zehirli 3. yaratığı deniz anasıdır. Adı Box Jelly Fish'dir. Zehiri 5 dakika içinde öldürebiliyor. Hint Pasifiği'nde yaşıyor. Dokungaçlarının boyu 3 metreyi bulabilir.
Dünyanın en zehirli kurbağasıdır. Kimseyi ısırmıyor, kimseyi sokmuyor. Ama zehri bilinen en etkili zehirlerden bile 250 kat daha güçlü ve tüm vücudunu kaplıyor. Onu ellediğiniz anda bile felç geçiriyorsunuz. Eğer kazayla yutarsanız ölüm sizi 1 dakikadan daha az bir sürede bulabiliyor. Dort Poison Frog Kolombiya'da yaşıyor. Neredeyse vücudu zehirden yapılmış. 2 santimetre boyunda ve ellediğiniz anda cildin üzerindeki 400 ayrı alkalı zehir derinize yayılıyor. Eğer zehir kana karışırsa ölüm 1 dakikadan daha az zamanda geliyor.
27 Mart 2013 Çarşamba
Rüyalar ile İlgili Merak Ettikleriniz
Rüyalarımızın %90 'ını unutursunuz. Rüyalarımızın uyandıktan 5 dakika sonra yarısını ,10 dakika sonra ise %90'ını unuturuz.
Herkes Rüya Görür:
Kimi sıradışı psikolojik bozuklukları olanlar hariç her insan rüya görür. Eğer rüya görmediğini iddia edenlerdenseniz %10'luk kısmını dahi hatırlamıyorsunuz demektir sadece.
Körler de Rüya Görür:
Görme yetisini sonradan kaybeden insanlar rüyalarında imajlar görürler. Doğuştan görme özürlü olanlar ise şekiller değil ama ses, koku, dokunuş ve duygu duyularını kapsayan etkili rüyalar görür.
Herkes Rüyalarını Renkli Görmez:
Herhangi bir görme bozukluğu olmadığı halde genelin %12 'si rüyalarını siyah beyaz görüyor, geri kalan ise rüyalarını renkli görüyor. 1915'ten 1950'lere kadar yapılan araştırmalarda rüyaların büyük bölümünün siyah beyaz görüldüğüne dair bulgular bulunsa da 1960'larda bu durum değişmeye başladı. Bugün sadece 25 yaş altı insanların %4.4'ü siyah beyaz rüya görüyor.
Rüyalarımızda Sadece Daha Önceden Bildiğimiz Yüzleri Görürüz:
Zihnimiz yeni yüzler uyduramaz;rüyalarımızda tanımasak ya da hatırlamasak da mutlaka hayatımızda daha önce gördüğümüz gerçek insanların yüzlerinin görürüz. Her birimiz yaşamımız boyunca binlerce insan ile karşılaşırız, bu sayede beynimiz rüyalar esnasında faydalanabileceği inanılmaz arşive sahip olur.
Erkek ve Kadın Farklı Şekilde Rüyalar Görür:
Rüyalarında kadınlardan daha agresif duygular barındıran erkekler, genelde diğer erkekler hakkında rüya görür. Bir erkeğin rüyasındaki karakterlerin %70'i diğer erkeklerdir. Fakat bir kadının rüyası neredeyse eşit sayıda kadın ve erkek karakter içerir.
Rüya İnkorporasyonu:
Uyurken dış etmenler tarafından bombardımana tutulan duygularımızı değerlendiren zihnimiz onları da rüyanın bir parçası haline getirir. Bu demektir ki kimi zaman gerçek bir sesi rüyamızın bir parçası sanabiliriz.
Herkes Rüya Görür:
Kimi sıradışı psikolojik bozuklukları olanlar hariç her insan rüya görür. Eğer rüya görmediğini iddia edenlerdenseniz %10'luk kısmını dahi hatırlamıyorsunuz demektir sadece.
Körler de Rüya Görür:
Görme yetisini sonradan kaybeden insanlar rüyalarında imajlar görürler. Doğuştan görme özürlü olanlar ise şekiller değil ama ses, koku, dokunuş ve duygu duyularını kapsayan etkili rüyalar görür.
Herkes Rüyalarını Renkli Görmez:
Herhangi bir görme bozukluğu olmadığı halde genelin %12 'si rüyalarını siyah beyaz görüyor, geri kalan ise rüyalarını renkli görüyor. 1915'ten 1950'lere kadar yapılan araştırmalarda rüyaların büyük bölümünün siyah beyaz görüldüğüne dair bulgular bulunsa da 1960'larda bu durum değişmeye başladı. Bugün sadece 25 yaş altı insanların %4.4'ü siyah beyaz rüya görüyor.
Rüyalarımızda Sadece Daha Önceden Bildiğimiz Yüzleri Görürüz:
Zihnimiz yeni yüzler uyduramaz;rüyalarımızda tanımasak ya da hatırlamasak da mutlaka hayatımızda daha önce gördüğümüz gerçek insanların yüzlerinin görürüz. Her birimiz yaşamımız boyunca binlerce insan ile karşılaşırız, bu sayede beynimiz rüyalar esnasında faydalanabileceği inanılmaz arşive sahip olur.
Erkek ve Kadın Farklı Şekilde Rüyalar Görür:
Rüyalarında kadınlardan daha agresif duygular barındıran erkekler, genelde diğer erkekler hakkında rüya görür. Bir erkeğin rüyasındaki karakterlerin %70'i diğer erkeklerdir. Fakat bir kadının rüyası neredeyse eşit sayıda kadın ve erkek karakter içerir.
Rüya İnkorporasyonu:
Uyurken dış etmenler tarafından bombardımana tutulan duygularımızı değerlendiren zihnimiz onları da rüyanın bir parçası haline getirir. Bu demektir ki kimi zaman gerçek bir sesi rüyamızın bir parçası sanabiliriz.
26 Mart 2013 Salı
Kedi Dışkısından Yapılan Kilosu 1135 Lira Olan Kahve
Dünyanın en özel ve en pahalı kahvesi Sumatra Ormanlarında yetişen kahvedir. Bu kadar pahalı olmasının sebebi ise eşsiz, taklit edilmesi mümkün olmayan tadıdır. Bu eşsiz tadın sırrı misk kedilerinin dışkılarından ayıklanan kahve taneleridir. Sumatra ormanlarında ağaç tepelerinde yaşayan misk kedileri kahve bitkilerini yiyor, ancak kahve çekirdeklerini öğütmeden yututyorlar. Hayvanların midelerinde kahve çekirdekleri asitleniyor, yani bir güzel işlem görüyor. Sonra da sıra sindirim sürecinin son kısmına geliyor...
Tarihi oldukça eskilere dayanan kahvenin acı olmamasının nedeninin misk kedilerinin mide asidi olduğunu söylüyor. Bu kediler özel çiftliklerde üretiliyor. Bu kahvelerin çok güzel olmasının diğer nedeni ise kahve tanelerinin en güzellerini seçip yemesidir.
Arı da aynı sistemde bal üretiyor. Çiçek özleri ancak arıların sindirim sisteminden geçtikten sonra bal olabiliyor.
Tarihi oldukça eskilere dayanan kahvenin acı olmamasının nedeninin misk kedilerinin mide asidi olduğunu söylüyor. Bu kediler özel çiftliklerde üretiliyor. Bu kahvelerin çok güzel olmasının diğer nedeni ise kahve tanelerinin en güzellerini seçip yemesidir.
Arı da aynı sistemde bal üretiyor. Çiçek özleri ancak arıların sindirim sisteminden geçtikten sonra bal olabiliyor.
Çiftleşme Sonrası Eşini Yiyen Dişi Böcek.
Peygamber Devesi, yavaş hareket eden ve ön göğüs bölümleri çok uzamış olan böceklerdir. Ön bacaklarının birbirini eklemlenen biri dikenli iki uzun parçası kıvrıldığında avlarını yakalayıp parçalayan kıskaca dönüştürür. Genellikle canlı böceklerle beslenirler. Erkekleri dişilerden daha küçüktür.
Kamuflaj olmak için üzerinde yaşadıkları bitkinin, zeminin rengini alırlar. Yerde dolaşmaktan çok bitkiler arasında bulunmayı yeğlerler. Bazı cinsleri karınca taklidi yapabiliyor. hareketsiz bir biçimde avlarını beklerler. Ön ayaklarında avını tutmak için kancalar ve dikenler vardır.
Seksüel yamyamlık bulunmaktadır. Dişi böcek çiftleşme sırasında genelde erkek böceği yer ama erkek böcek kafası ve ayakları yense bile dişiyle çiftleşme yeteneğini kaybetmezler. Dişiler kozaya benzer büyükçe bir kapsül içinde yaklaşık 100- 200 yumurta bırakır.
Kamuflaj olmak için üzerinde yaşadıkları bitkinin, zeminin rengini alırlar. Yerde dolaşmaktan çok bitkiler arasında bulunmayı yeğlerler. Bazı cinsleri karınca taklidi yapabiliyor. hareketsiz bir biçimde avlarını beklerler. Ön ayaklarında avını tutmak için kancalar ve dikenler vardır.
Dişi böcek erkek böceği yerken |
Seksüel yamyamlık bulunmaktadır. Dişi böcek çiftleşme sırasında genelde erkek böceği yer ama erkek böcek kafası ve ayakları yense bile dişiyle çiftleşme yeteneğini kaybetmezler. Dişiler kozaya benzer büyükçe bir kapsül içinde yaklaşık 100- 200 yumurta bırakır.
25 Mart 2013 Pazartesi
Atasözlerinin Çelişkisi
Damlaya damlaya göl olur. / Taşıma suyla değirmen dönmez.
İyi insan lafının üstüne gelir. / İti an çomağı hazırla.
Bir elin nesi var iki elin sesi var. / Nerde çokluk orda b..luk.
Fazla mal göz çıkarmaz. / Azıcık aşım ağrısız başım
Kervan yolda dizilir. / Balık baştan kokar.
Harama uçkur çözülmez. / Güzele bakmak sevaptır.
Eğri otur doğru söyle. / Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Düşenin dostu olmaz. / Dost kara günde belli olur.
Erken kalkan yol alır. / Acele işe şeytan karışır.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. / Lafla peynir gemisi yürümez.
Gün ola harman ola. / Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur.
İyilik yap denize at. / Merhametten maraz doğar.
Akıl akıldan üstündür. / Aklın yolu birdir.
Zorla güzellik olmaz. / Zora dağlar dayanmaz.
İyi insan lafının üstüne gelir. / İti an çomağı hazırla.
Bir elin nesi var iki elin sesi var. / Nerde çokluk orda b..luk.
Fazla mal göz çıkarmaz. / Azıcık aşım ağrısız başım
Kervan yolda dizilir. / Balık baştan kokar.
Harama uçkur çözülmez. / Güzele bakmak sevaptır.
Eğri otur doğru söyle. / Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Düşenin dostu olmaz. / Dost kara günde belli olur.
Erken kalkan yol alır. / Acele işe şeytan karışır.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. / Lafla peynir gemisi yürümez.
Gün ola harman ola. / Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur.
İyilik yap denize at. / Merhametten maraz doğar.
Akıl akıldan üstündür. / Aklın yolu birdir.
Zorla güzellik olmaz. / Zora dağlar dayanmaz.
ANGUT Olmak
Haksız şekilde kullanılan bir ifade ''ANGUT''. Birisi yanlış yapınca, laftan anlamayınca, boş boş bakınca hemen angut musun?derler. Angut aslında bir kuş türüdür. Ancak bu kuş türü adeta eşe sadakatin simgesidir.
Göl, bataklık ve akarsularda yaşayan; yaklaşık 10 yıl ömrü olan angut, eşi öldükten sonra başka bir kuşla çiftleşmeden, hayatının sonuna kadar yas tutar.
Angut kuşu eşi öldüğünde yanına o anda başka bir yırtıtı hayvan ve insan gelse dahi gözünü bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan, kenisi de ölene kadar onun başucunda bekler. Ayrıca bu bütün kuşları için geçerlidir. Arada bir görülen durum değildir. Çok ürkek bir hayvan olmasına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen angut kuşuna el uzatsanız dahi oradan kaçmaz.
Acaba hakaret edelim diye kullandığımız ANGUT ifadesini doğru mu kullanıyoruz.
Göl, bataklık ve akarsularda yaşayan; yaklaşık 10 yıl ömrü olan angut, eşi öldükten sonra başka bir kuşla çiftleşmeden, hayatının sonuna kadar yas tutar.
Angut kuşu eşi öldüğünde yanına o anda başka bir yırtıtı hayvan ve insan gelse dahi gözünü bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan, kenisi de ölene kadar onun başucunda bekler. Ayrıca bu bütün kuşları için geçerlidir. Arada bir görülen durum değildir. Çok ürkek bir hayvan olmasına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen angut kuşuna el uzatsanız dahi oradan kaçmaz.
Acaba hakaret edelim diye kullandığımız ANGUT ifadesini doğru mu kullanıyoruz.
Duyulmamış Hastalıklar
Dünya üzerinde çeşit çeşit hastalık vardır. Çok az rastlandığı için görenleri ve duyanları şaşırtıyor.
Kurt Adam Sendromu: İki yaşındaki Abys De Jesus'un yüzünde uzun tüyler çıktı. Doktorlar küçük çocuğun kurt adama sendromu olarak bilinen hastalığa yakalandığını belirttiler. Hastalığın en belirgin özelliği yakalanan kişinin kurt görünümüne bürünmesi olarak gösteriliyor. Tüm yüzü kıllarla kaplanıyor.
Mavi cilt sendromu: Kentucky'nin dağlık bölgelerinde 1960'larda mavi derili bir ailenin yaşadığı keşfedildi. Birçoğu 80 yaşına kadar yaşayan bu grubun mavi tenleri dışında hiç bir sağlık sorunları bulunmuyor. Mavi derili olma özelliği diğer jenerasyonlara aktarılan bu ailenin bazı fertleri mor ve çivit rengi de görülüyor.
Alice Harikalar Diyarında Sendromu: Vücut imajı ve şekliyle ilgili algı yanılsamaları ile giden tuhaf bir sendromudur. Hastanın zaman, boşluk ve vücut görüntüsü algısı bozuk. Hastalar vücut şekillerinin ve ölçülerinin değiştiği algısına kapılıyor.
Vampir Hastalığı: Bu hastalar gün ışığına aşırı duyarlı oldukları için , güneş ışığına en küçük maruz kalma bile vücutlarında ciddi şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Bu bozukluklar arasında yüz derisinde çatlamalar, burnun ya da parmaklarının düşmesi, dudaklarının aşırı gerginleşmesi ve diş etlerinin çekilmesi sonucu dişlerin aşırı sivri görünmesi gibi durumlar
var.
Sıçrayan Fransız Sendromu: Hastalığın kökeninin nörolojik mi yoksa psikolojik mi olduğu bilinmiyor. Bu hastalığa yakalanan kişiler her şeye tepki veriyor. Bir çeşit refleks sorunu olarak görülen bu hastalıkta kişiler ani uyaranlara karşı aşırı ve beklenmeyen bir tepki gösteriyor. Rahatsızlık duygu ve zekayı etkilemez. Kalıtsaldır ve yaşam boyu sürer.
Fil Hastalığı: Tropikal ülkelerde görülen bir asalak hastalığıdır. Hastalığın nedeni ise solucanlardır. Solucan, çoğalmak için yumurta bırakır. Bunlar lavralara dönüşür. Lavralar, sivrisineklerle taşınır ve sineğin soktuğu insanlara geçer. Daha sonra lenf sistemine yönelirler ve orada gelişip solucanlar haline gelirler. Erişkinler bir yıl kadar süren dönemden sonra kana da karışabilirler. Ancak asıl hasar bıraktıkları yer lenf yollarıdır. Solucan olarak da, genellikle bacakların alt kesiminde ve üreme organları çevresinde ağrılı şişlikler ortaya çıkar.
Yürüyen Ceset Sendromu: Bu hastalığa yakalanan insanlar genellikle öldüklerini düşünüyorlar. Vücutlarından bir parçanın kaybolduğunu veya ruhlarını kaybettiklerimi zannediyorlar. Kotard sendromu olarak da bilinen bu hastalığa şizofren hastalarında daha çok rastlanır.
Kurt Adam Sendromu: İki yaşındaki Abys De Jesus'un yüzünde uzun tüyler çıktı. Doktorlar küçük çocuğun kurt adama sendromu olarak bilinen hastalığa yakalandığını belirttiler. Hastalığın en belirgin özelliği yakalanan kişinin kurt görünümüne bürünmesi olarak gösteriliyor. Tüm yüzü kıllarla kaplanıyor.
Mavi cilt sendromu: Kentucky'nin dağlık bölgelerinde 1960'larda mavi derili bir ailenin yaşadığı keşfedildi. Birçoğu 80 yaşına kadar yaşayan bu grubun mavi tenleri dışında hiç bir sağlık sorunları bulunmuyor. Mavi derili olma özelliği diğer jenerasyonlara aktarılan bu ailenin bazı fertleri mor ve çivit rengi de görülüyor.
Alice Harikalar Diyarında Sendromu: Vücut imajı ve şekliyle ilgili algı yanılsamaları ile giden tuhaf bir sendromudur. Hastanın zaman, boşluk ve vücut görüntüsü algısı bozuk. Hastalar vücut şekillerinin ve ölçülerinin değiştiği algısına kapılıyor.
Vampir Hastalığı: Bu hastalar gün ışığına aşırı duyarlı oldukları için , güneş ışığına en küçük maruz kalma bile vücutlarında ciddi şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Bu bozukluklar arasında yüz derisinde çatlamalar, burnun ya da parmaklarının düşmesi, dudaklarının aşırı gerginleşmesi ve diş etlerinin çekilmesi sonucu dişlerin aşırı sivri görünmesi gibi durumlar
var.
Sıçrayan Fransız Sendromu: Hastalığın kökeninin nörolojik mi yoksa psikolojik mi olduğu bilinmiyor. Bu hastalığa yakalanan kişiler her şeye tepki veriyor. Bir çeşit refleks sorunu olarak görülen bu hastalıkta kişiler ani uyaranlara karşı aşırı ve beklenmeyen bir tepki gösteriyor. Rahatsızlık duygu ve zekayı etkilemez. Kalıtsaldır ve yaşam boyu sürer.
Fil Hastalığı: Tropikal ülkelerde görülen bir asalak hastalığıdır. Hastalığın nedeni ise solucanlardır. Solucan, çoğalmak için yumurta bırakır. Bunlar lavralara dönüşür. Lavralar, sivrisineklerle taşınır ve sineğin soktuğu insanlara geçer. Daha sonra lenf sistemine yönelirler ve orada gelişip solucanlar haline gelirler. Erişkinler bir yıl kadar süren dönemden sonra kana da karışabilirler. Ancak asıl hasar bıraktıkları yer lenf yollarıdır. Solucan olarak da, genellikle bacakların alt kesiminde ve üreme organları çevresinde ağrılı şişlikler ortaya çıkar.
Yürüyen Ceset Sendromu: Bu hastalığa yakalanan insanlar genellikle öldüklerini düşünüyorlar. Vücutlarından bir parçanın kaybolduğunu veya ruhlarını kaybettiklerimi zannediyorlar. Kotard sendromu olarak da bilinen bu hastalığa şizofren hastalarında daha çok rastlanır.
Viagra Etkili Besinler
Yiyecekler sadece karnımızı doyurmak için değildir. Yiyeceklerin çoğu doğal afrodizyak etkisi yaratıyor, ruhu ve libidoyu besliyor. Çin'de yapılan bir araştırma sonucuna göre yiyecekler mideyi olduğu kadar ruhu ve libidoyu besliyor. Uzmanlar bazı yiyeceklerin viagra etkisi yarattığını belirtiyor. İşte uzmanların erkek ve kadınların cinsel isteklerini arttırmak için önerdiği yiyecekler:
ERKEKLER İÇİN:
Maydanoz, nane, tarçın, kekik, vanilya, sivri biber, hardal, kereviz, ayçiçeği, greyfurt, susam, yumurta, kuşkonmaz, enginar, bezelye, badem, ceviz, istiridye ( içindeki çinko spermin çoğalmasına neden olarak cinsel isteği arttırıyor.) Hindi ( istiridyeden daha fazla çinko ihtiva ediyor. Üstelik daha ucuz ve protein açısından da zengin.) Roka, kereviz, şalgam, antep fıstığı ve fındık( içerdikleri doymamaış yağ asitleri ve E vitamini nedeni ile afrodizyak olarak kullanılırlar.) Salatalık, soğan, domates, fesleğen, karpuz, hindistan cevizi, bal, pekmez, kivi, mango.
KADINLAR İÇİN:
Çikolata: Çikolatanın içindeki yüksek şeker ve kalori cinsel uyarıcı keyif verici. Çikolata beyindeki serotonin seviyesini arttırıyor ve mutluluk hissi veriyor. Kadınlar erkeklere nispeten çikolatanın bu özelliklerine karşı daha duyarlı.
Ahududu, yoğurt, tarçın, çilek ve şampanya. Kırmızı biber, kori ve diğer baharatlı yiyecekler
kalbi daha hızlı çalıştırdıkları için seks sırasında oluşana benzer bir terleme oluşturuyor.
ERKEKLER İÇİN:
Maydanoz, nane, tarçın, kekik, vanilya, sivri biber, hardal, kereviz, ayçiçeği, greyfurt, susam, yumurta, kuşkonmaz, enginar, bezelye, badem, ceviz, istiridye ( içindeki çinko spermin çoğalmasına neden olarak cinsel isteği arttırıyor.) Hindi ( istiridyeden daha fazla çinko ihtiva ediyor. Üstelik daha ucuz ve protein açısından da zengin.) Roka, kereviz, şalgam, antep fıstığı ve fındık( içerdikleri doymamaış yağ asitleri ve E vitamini nedeni ile afrodizyak olarak kullanılırlar.) Salatalık, soğan, domates, fesleğen, karpuz, hindistan cevizi, bal, pekmez, kivi, mango.
KADINLAR İÇİN:
Çikolata: Çikolatanın içindeki yüksek şeker ve kalori cinsel uyarıcı keyif verici. Çikolata beyindeki serotonin seviyesini arttırıyor ve mutluluk hissi veriyor. Kadınlar erkeklere nispeten çikolatanın bu özelliklerine karşı daha duyarlı.
Ahududu, yoğurt, tarçın, çilek ve şampanya. Kırmızı biber, kori ve diğer baharatlı yiyecekler
kalbi daha hızlı çalıştırdıkları için seks sırasında oluşana benzer bir terleme oluşturuyor.
Akrep Neden İntihar Eder?
Akreplerin çokça bulunduğu bölgelerde yaygınlaşan bu bilgiye göre, ateşle çevrelenen akrepler, başka bir çaresi kalmadığını anladıklarında, kuyruklarındaki zehirli iğneyi başlarına batırarak intihar ederler.
Evet, akrepler ateşle çevrelendiklerinde ölürler, fakat ölmelerinin sebebi, kendilerini sokmaları değildir. Zaten akreplerde bulunan zehir, kendilerine veya kendi türlerindeki diğer canlılara zarar vermez.
Akrepler soğuk kanlı canlılardır. Soğuk kanlı olmaları sebebiyle, yüksek derecelerde sıcaklıkla karşılaştıklarında metabolizmaları çalışmaz hale gelir. Bu durumda, akrep çok hızlı bir şekilde kasılmaya başlar ve bu kasılmalar akrebin kendisini soktuğunun zannedilmesine sebep oluyor.
Yine benzer şekilde alkolün akreplerin intiharına yol açtığı inanışı da yanlıştır.
Evet, akrepler ateşle çevrelendiklerinde ölürler, fakat ölmelerinin sebebi, kendilerini sokmaları değildir. Zaten akreplerde bulunan zehir, kendilerine veya kendi türlerindeki diğer canlılara zarar vermez.
Akrepler soğuk kanlı canlılardır. Soğuk kanlı olmaları sebebiyle, yüksek derecelerde sıcaklıkla karşılaştıklarında metabolizmaları çalışmaz hale gelir. Bu durumda, akrep çok hızlı bir şekilde kasılmaya başlar ve bu kasılmalar akrebin kendisini soktuğunun zannedilmesine sebep oluyor.
Yine benzer şekilde alkolün akreplerin intiharına yol açtığı inanışı da yanlıştır.
Kirpi Balığı
Kirpi balıkları, yuvarlak görünümlü ve çok yavaş hareket eden balıklardır. Kirpi balıklarının derileri genellikle dikenlerle kaplıdır. Son derece ilginç bir savunma yöntemleri olan kirpi balıkları düşmanlarından kolaylıkla kurtulur. Bir düşmanla karşılaştıklarında karınlarını çok hızlı bir şekilde suyla doldurur ve bu sayede balon gibi şişerler. Kirpi balıkları bu şekilde normal büyüklüklerinin iki katına ulaşır. Bu da düşmanlarının onları yutmasını engeller. Bu zehir ''tetrodoksin'' olarak adlandırılır ve kirpi balığının bağırsaklarında yaşayan bakteriler tarafından üretilir. Bu toksik madde balığın bütün vücuduna yayılmıştır ama yoğun olarak karaciğer gibi iç organlarında ve bağırsaklarında bulunur. Zehirin bir kısmı kasların içerisine bile girerek burada birikir. Bu kirpi balığı ve lavralarını yemenin diğer canlılar açısından son derce tehlikeli olması demektir.
Bir düşmanlan karşılaşan kirpi balığı çok kısa sürede şişerek yukarıdakine benzer bir görünüm alır. Bununla birlikte kirpi balıklarının keskin dikenleri de ürkütücü bir şekilde ortaya çıkar. Bu iki özelliği, düşmanlarını caydırmak için yeterlidir.
Bir düşmanlan karşılaşan kirpi balığı çok kısa sürede şişerek yukarıdakine benzer bir görünüm alır. Bununla birlikte kirpi balıklarının keskin dikenleri de ürkütücü bir şekilde ortaya çıkar. Bu iki özelliği, düşmanlarını caydırmak için yeterlidir.
Balon Balığı
Denizlerde yaşayan bir tür balık çok akıllıca planlanmış bir savunma mekanizmasıyla düşmanlardan korunmaktadır.Bu balık düşmanla karşı karşıya olmadığı zamanlarda sıradan bir balık gibi görünür. Vücudunun etrafındaki iri dikenler olup bu dikenler balık normal haldeyken yassı olarak vücudun yanına yapışık vaziyettedir.
Yan tarafta göründüğü gibi balık bir düşmanla karşı karşıya geldiği zaman düşmanın çene darbelerinden kendini korumak amacıyla vücudunu süratle suyla doldurmaya başlar. Balık bir yandan şişerken bir yandan da vücuduna yapışık olan dikenler dik konuma gelir.
Bu dikenler oldukça sert olup düşmanın ağzıyla yaptığı darbelere karşı bir engel oluşturur. Balık, kendisinden daha büyük başka bir düşman tarafından yutulsa bile vücudunda ki dikenler balığın düşmanının boğazından geçmesine engel olur.
Düşman balığı yuttuğu gibi ağzından geri çıkarır. Bu kadar akıllıca bir savunma mekanizmasını balığın düşünüp uygulamaya koyması elbette mümkün değildir.
Yan tarafta göründüğü gibi balık bir düşmanla karşı karşıya geldiği zaman düşmanın çene darbelerinden kendini korumak amacıyla vücudunu süratle suyla doldurmaya başlar. Balık bir yandan şişerken bir yandan da vücuduna yapışık olan dikenler dik konuma gelir.
Bu dikenler oldukça sert olup düşmanın ağzıyla yaptığı darbelere karşı bir engel oluşturur. Balık, kendisinden daha büyük başka bir düşman tarafından yutulsa bile vücudunda ki dikenler balığın düşmanının boğazından geçmesine engel olur.
Düşman balığı yuttuğu gibi ağzından geri çıkarır. Bu kadar akıllıca bir savunma mekanizmasını balığın düşünüp uygulamaya koyması elbette mümkün değildir.
20 Mart 2013 Çarşamba
Deve Hörgücü Ne İşe Yarar?
Devenin ana yurdu Kuzey Amerika'dır. Tarih içinde oradan Güney Amerika ve Asya'ya yayılmış, Kuzey Amerika kıtasında ise zamanla yok olmuştur.Güney Amerika'daki lama, alpaka (bir cins koyun) ,guanako (lamanın irisi) gibi hayvanlar devenin akrabaları sayılabilirler.
Yaşadıkları kum fırtınalarına ve diğer olumsuz şartlara uyabilmek için iki sıra koruyucu kirpikleri ve tüylü kulak delikleri oluşmuş, burun deliklerini açıp kapayabilme, çok uzaktan görebilme ve koku alabilme yeteneklerine sahip olmuşlardır.
Develerin tek hörgüçlülerine Arap devesi, çift hörgüçlülerine ise Baktriane devesi adı verilir. Genelde develerin hörgüçlerinde su olduğuna, bu sayede çöllerde uzun süreli yolculuklara bu kadar dayanıklı olduklarına inanılır ama gerçek bu değildir. Öyle olsaydı deve vücudundan su tükettikçe hörgücünün de bir balon gibi sönüp inmesi gerekirdi.
Develerin hörgüçlerinde sadece yağ bulunur. Burası 30-35 kilogramlık bir yağ deposudur. Genellikle bir çok hayvan ileride enerji kaynağı olarak kullanmak üzere vücudunda yağ depolar ama develer bunu hörgüçlerinde yaparlar. Hörgücün bir ikinci işlevi de deveyi çölün kızgın güneşinden korumasıdır.
Develer zaten çölde suya az gereksinim duyarlar. 40 dereceyi bulan sıcaklıklarda iki haftaya yakın susuz kalabilirler. Burun mukozaları insana göre 100 kat daha büyüktür. Bu sayede nefes verirken havada bulunana nemin 2/3'sini geri kazanabilirler.
Bir devenin vücudundaki toplam suyun %22'sinin kaybı halinde karnı çekilir, kasları büzüşür ama bu onun performansını çok etkilemez. Buna karşın bir insan vücudundaki suyun %5'ini kaybedince görme duyusunda azalma başlar,%12'sini kaybedince de ölebilir.
Develerin susuzluğa dayanıklı olmalarının nedeni su kayıplarının büyük bir kısmının dokulardaki sudan olması, kandaki suyun pek etkilenmemesidir. Ancak bütün bu özelliklere rağmen susuzluğa dayanma rekoru develerde değil, farelerdedir. Bu konuda zürafa da her ikisiyle yarışabilir.
Develerin başka bir özelliği ise kedi ve zürafa gibi hayvanlar gibi önce sağ taraftaki ön ve arka ayaklarını, sonra sol taraftaki ayakları atarak yürürler. Yani sol-sağ şeklinde değil sol-sol, sağ,-sağ şeklinde yürürler. Hatta aruz vezninin ritminin Arap yarımadasındaki develerin yürüyüşlerindeki ritimden doğduğu rivayet edilir.
Yaşadıkları kum fırtınalarına ve diğer olumsuz şartlara uyabilmek için iki sıra koruyucu kirpikleri ve tüylü kulak delikleri oluşmuş, burun deliklerini açıp kapayabilme, çok uzaktan görebilme ve koku alabilme yeteneklerine sahip olmuşlardır.
Develerin tek hörgüçlülerine Arap devesi, çift hörgüçlülerine ise Baktriane devesi adı verilir. Genelde develerin hörgüçlerinde su olduğuna, bu sayede çöllerde uzun süreli yolculuklara bu kadar dayanıklı olduklarına inanılır ama gerçek bu değildir. Öyle olsaydı deve vücudundan su tükettikçe hörgücünün de bir balon gibi sönüp inmesi gerekirdi.
Develerin hörgüçlerinde sadece yağ bulunur. Burası 30-35 kilogramlık bir yağ deposudur. Genellikle bir çok hayvan ileride enerji kaynağı olarak kullanmak üzere vücudunda yağ depolar ama develer bunu hörgüçlerinde yaparlar. Hörgücün bir ikinci işlevi de deveyi çölün kızgın güneşinden korumasıdır.
Develer zaten çölde suya az gereksinim duyarlar. 40 dereceyi bulan sıcaklıklarda iki haftaya yakın susuz kalabilirler. Burun mukozaları insana göre 100 kat daha büyüktür. Bu sayede nefes verirken havada bulunana nemin 2/3'sini geri kazanabilirler.
Bir devenin vücudundaki toplam suyun %22'sinin kaybı halinde karnı çekilir, kasları büzüşür ama bu onun performansını çok etkilemez. Buna karşın bir insan vücudundaki suyun %5'ini kaybedince görme duyusunda azalma başlar,%12'sini kaybedince de ölebilir.
Develerin susuzluğa dayanıklı olmalarının nedeni su kayıplarının büyük bir kısmının dokulardaki sudan olması, kandaki suyun pek etkilenmemesidir. Ancak bütün bu özelliklere rağmen susuzluğa dayanma rekoru develerde değil, farelerdedir. Bu konuda zürafa da her ikisiyle yarışabilir.
Develerin başka bir özelliği ise kedi ve zürafa gibi hayvanlar gibi önce sağ taraftaki ön ve arka ayaklarını, sonra sol taraftaki ayakları atarak yürürler. Yani sol-sağ şeklinde değil sol-sol, sağ,-sağ şeklinde yürürler. Hatta aruz vezninin ritminin Arap yarımadasındaki develerin yürüyüşlerindeki ritimden doğduğu rivayet edilir.
Arı Taklidi Yapan Orkideyi Gördünüz mü?
Nadir bitkilerden biri olan orkidelerin insanları hayrete düşüren üreme sistemi vardır. Bazı orkide türleri, üremek amacıyla kullandıkları çiçek tozlarını karşı cinsteki bitkiye ulaştırmak için ''aracı'' kullanırlar. Bu aracılar da genellikle bitkideki nektarı emmeye gelen böceklerdir. Doğadaki bir çok bitki türünün de kullanıldığı bu üreme sistemi genellikle şöyledir:
Bitkideki cazip bal özünü emmeye gelen bir böcek bitkinin çiçek tozu kesesinin olduğu bölgeye konar. Bal özünü alırken ayakları ve antenleri çiçek tozlarına bulaşır ve diğer çiçeğe konduğunda ulaştırdığı bu tozlar sayesinde cezbettiği böcekler kanalıyla yollar. Dolayısıyla bu yöntemle çoğalan orkideler için bal özü türünün devamı için hayati önem taşıyan bir maddedir.
Peki bu yöntemle çoğalan, ama bal özüne de sahip olmayan bir bitkinin durumu ne olabilir? Ophrys speculum isimli orkidenin durumu işte buna örnektir. Bitkinin böcekleri kendisine çekecek bir bal özü salgısı yoktur. Ama bitkinin bir başka özelliği onun da diğerleri gibi çoğalabilmesine olanak tanır. Bu özellik, çiçeğin şeklidir.
Çiçeğin alt dudağı renk, şekil ve hatta üzerindeki sık tüylere varıncaya kadar kanatları açık dişi bir yaban arısına benzemektedir. Erkek yaban arısı çiftleşmek amacıyla bir dişi aradığında, orkideden yayılan çekici kokunun da etkisiyle çiçeğe yönelir. Her şeyiyle tam bir dişi yaban arısına benzeyen çiçeğin alt dudak kısmına konar ve onunla çiftleşmeye çalışır. Bu sırada tam kafasının hizasındaki çiçek tozlarının bulunduğu bölüme de değer ve çiçek tozları kafası ve antenlerine bulaşır.Arı bir süre sonra bu çiçek tozlarıyla beraber orkidenin üzerinden havalanacak ve kendisini cezbedecek olan başka bir orkideyi gördüğünde aynı işlemi tekrarlayacaktır. Bu esnada yüne tam kafasının hizasına gelen üreme organına başındaki antenlerinde ki tozları bırakacak ve orkideyi döllemiş olacaktır.
Tasarımdaki mükemmellik...
Bitkideki cazip bal özünü emmeye gelen bir böcek bitkinin çiçek tozu kesesinin olduğu bölgeye konar. Bal özünü alırken ayakları ve antenleri çiçek tozlarına bulaşır ve diğer çiçeğe konduğunda ulaştırdığı bu tozlar sayesinde cezbettiği böcekler kanalıyla yollar. Dolayısıyla bu yöntemle çoğalan orkideler için bal özü türünün devamı için hayati önem taşıyan bir maddedir.
Peki bu yöntemle çoğalan, ama bal özüne de sahip olmayan bir bitkinin durumu ne olabilir? Ophrys speculum isimli orkidenin durumu işte buna örnektir. Bitkinin böcekleri kendisine çekecek bir bal özü salgısı yoktur. Ama bitkinin bir başka özelliği onun da diğerleri gibi çoğalabilmesine olanak tanır. Bu özellik, çiçeğin şeklidir.
Çiçeğin alt dudağı renk, şekil ve hatta üzerindeki sık tüylere varıncaya kadar kanatları açık dişi bir yaban arısına benzemektedir. Erkek yaban arısı çiftleşmek amacıyla bir dişi aradığında, orkideden yayılan çekici kokunun da etkisiyle çiçeğe yönelir. Her şeyiyle tam bir dişi yaban arısına benzeyen çiçeğin alt dudak kısmına konar ve onunla çiftleşmeye çalışır. Bu sırada tam kafasının hizasındaki çiçek tozlarının bulunduğu bölüme de değer ve çiçek tozları kafası ve antenlerine bulaşır.Arı bir süre sonra bu çiçek tozlarıyla beraber orkidenin üzerinden havalanacak ve kendisini cezbedecek olan başka bir orkideyi gördüğünde aynı işlemi tekrarlayacaktır. Bu esnada yüne tam kafasının hizasına gelen üreme organına başındaki antenlerinde ki tozları bırakacak ve orkideyi döllemiş olacaktır.
Tasarımdaki mükemmellik...
Çıngaraklı Yılanın İlginç Avcılığı.
Sesi ve görünümü ile oldukça korkutucu bir canlı olan çıngıraklı yılan, çok ilginç bir avlanma tekniğine sahiptir. Yılanın başının ön kısmındaki yüz çukurlarında bulunan ısı algılayıcılar, çevresindeki avın vücut sıcaklığının neden olduğu infrared ışınını saptar. Bu saptama ortam sıcaklığındaki 1/300'lük bir derece artışını tespit edebilecek kadar hassastır. Yılan, bir yandan da koku alma organı olan çatal diliyle sürekli etrafını tarar. Bu iki özelliği sayesinde, koyu karanlıkta yarım metre ilerisinde yere çömelmiş hareketsiz bir sincabı fark edebilir. Avının yerini hatasız tespit eden yılan önce ona sessizce sokulur ve saldırı mesafesine girer,ardından boynunu yay gibi gerer ve avının üzerine büyük bir hızla atılır. Bu sırada 180 derece açılabilen güçlü çenesindeki dişlerini avına geçirmiştir bile.
Tüm bunlar bir otomobilin yarım saniye içinde sıfır hızdan 90km/sa hıza erişmesine eşdeğer süratta olup biter. Yılanın, avını etkisiz hale getirmek için kullandığı en büyük silahı olan '' zehir dişleri'' nin uzunluğu 4 cm kadardır. Bu dişlerin içi oyuktur ve zehir bezlerine bağlıdır. Bez kasları yılanın ısırdığı anda büzülür ve zehiri önce diş kanalına, oradan da avının cilt altına basınçla püskürtür. Yılan zehri ya merkezi sinir sitemini felce uğratır ya da kanı pıhtılaştırarak ölüme neden olur.Bazı yılanların 0.28 gramlık zehiri,125.000 fareyi öldürecek kadar güçlüdür. Zehir, avın yılana bir zarar vermesini engelleyecek kadar çabuk etki eder. Artık yılanın yapacağı iş, felç geçiren avını son derece esnek olan ağzıyla yutmaktır. Yılanın zehirli oluşu herkesçe bilinen bir konu olduğundan, hemen hiç kimse bunun nasıl olduğunu düşünmez. Sonuca değil nedene odaklanmalıyız.
Tüm bunlar bir otomobilin yarım saniye içinde sıfır hızdan 90km/sa hıza erişmesine eşdeğer süratta olup biter. Yılanın, avını etkisiz hale getirmek için kullandığı en büyük silahı olan '' zehir dişleri'' nin uzunluğu 4 cm kadardır. Bu dişlerin içi oyuktur ve zehir bezlerine bağlıdır. Bez kasları yılanın ısırdığı anda büzülür ve zehiri önce diş kanalına, oradan da avının cilt altına basınçla püskürtür. Yılan zehri ya merkezi sinir sitemini felce uğratır ya da kanı pıhtılaştırarak ölüme neden olur.Bazı yılanların 0.28 gramlık zehiri,125.000 fareyi öldürecek kadar güçlüdür. Zehir, avın yılana bir zarar vermesini engelleyecek kadar çabuk etki eder. Artık yılanın yapacağı iş, felç geçiren avını son derece esnek olan ağzıyla yutmaktır. Yılanın zehirli oluşu herkesçe bilinen bir konu olduğundan, hemen hiç kimse bunun nasıl olduğunu düşünmez. Sonuca değil nedene odaklanmalıyız.
18 Mart 2013 Pazartesi
Güneş Sisteminde Güneşten Daha Sıcak Gezegen Neresidir?
Çoğu insan en sıcak yerin Güneş olduğunu düşünür. Ama maalesef bu doğru değildir. Çünkü Güneş Sistemi'nde en sıcak yer Jüpiter'dir. Jüpiter'de Dünya'da olduğu gibi bir manyetik alan bulunur. Tabi bu alan Dünya'dakiyle kıyaslanamayacak kadar büyük ve güçlüdür. İşte, Jüpiter'in bu devasa manyetik alanına yakalanan yüklü kozmik parçacıklar, yine Dünya'dakine benzer '' Van Allen Kuşakları'' oluşturur. Bu radyasyon kuşağını oluşturan parçacıkların kaynağı; Güneş, Jüpiter'in kendisi ve uydularından gelen gazlar, iyonlar ve atomaltı parçacıklardır.
Jüpiter'den 3 milyon km kadar ötede başlayıp , onlarca milyon kilometre ötelere uzanan büyük radyasyon kuşaklarında inanılmaz enerjilere maruz kalan bu parçacıklar o kadar ısınır ki, sıcaklıkları 300 milyon santigrat derecenin üzerine çıkar. Bu Güneş Sistemi dahilinde bildiğimiz en yüksek sıcaklıktır. Kıyaslama açısından söylemek gerekirse Güneş'in yüzey sıcaklığı yaklaşık 6000, çekirdek sıcaklığı ise 13 milyon santigrat derecedir.
Bu sıcak kuşakta bulunan gazlar çok ama çok seyrektir. Sonuçta , manyetik alana hapsolup uzay boşluğuna yayılmış elektrik yüklü bir gaz ve parçacık kuşağından söz ediliyor. Dolayısıyla 300 milyon santigrat derece de olsa, çok çok seyrek olan bu kuşağın çevresindeki herhangi bir uyduyu veya gezegeni '' Hafif de olsa'' ısıtması mümkün değil.
Jüpiter'den 3 milyon km kadar ötede başlayıp , onlarca milyon kilometre ötelere uzanan büyük radyasyon kuşaklarında inanılmaz enerjilere maruz kalan bu parçacıklar o kadar ısınır ki, sıcaklıkları 300 milyon santigrat derecenin üzerine çıkar. Bu Güneş Sistemi dahilinde bildiğimiz en yüksek sıcaklıktır. Kıyaslama açısından söylemek gerekirse Güneş'in yüzey sıcaklığı yaklaşık 6000, çekirdek sıcaklığı ise 13 milyon santigrat derecedir.
Bu sıcak kuşakta bulunan gazlar çok ama çok seyrektir. Sonuçta , manyetik alana hapsolup uzay boşluğuna yayılmış elektrik yüklü bir gaz ve parçacık kuşağından söz ediliyor. Dolayısıyla 300 milyon santigrat derece de olsa, çok çok seyrek olan bu kuşağın çevresindeki herhangi bir uyduyu veya gezegeni '' Hafif de olsa'' ısıtması mümkün değil.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)