Uğur böceklerinin uğruna inanan yalnız toplumumuz değil. İlginçtir, Orta Avrupa'da eline uğur böceği konan kızın evleneceği, Kuzey Avrupa'da ki bazı ülkelerde ise üzerine uğur böceği konan kişinin dileklerinin gerçekleşeceği inancı bizim kültürdeki gibidir.
Böceği uğruyla ilgili şöyle bir rivayet var. Zamanın birinde bahçeleri zararlı böcekler istila etmiş. İnsanlar çaresizlik içinde zararlılarla nasıl mücadele edeceğini bilemezken uğur böcekleri ortaya çıkıvermiş. Bitkilere musallat olan ne kadar zararlı varsa hepsini yiyerek yok etmiş. İnsanlık o günden sonra bu böceği uğurlu kabul etmiş.
Uğur böcekleri birçok tarım ürününe zarar veren yaprak bitlerini yiyerek beslendiği ve yaşamlar boyunca yaklaşık 5000 yaprak biti yediğini kaynaklar söylüyor.
31 Mart 2013 Pazar
Hamile Kadınlar İçin İlginç Gelenekler
Anadolu'da değişik gelenek ve görenekler bulunmaktadır. Bunlar içinde hamile kadınların yapması ya da kaçınması gereken davranışlardan bahsedecek olursak sırayla şöyledir
* Hamile kadın ayıya, maymuna, deveye bakmaz , çocuk çirkin olur.
* Cenazeye gitmez, cesede bakmaz, çocuğun yüzü renksiz olur.
* Canı ne isterse onu yemelidir; yemezse çocuğun herhangi bir yerinde iz çıkar.
*Sakız çiğnemez, çiğnerse çocuk çişli olur veya ağzı çok akar.
* Kelle eti yemez, yerse çocuk sümüklü olur.
* Hamile kadın ile kocası yılan öldürmez, öldürürse çocuk sakat kalır.
* Hamile kadın habersiz kimsenin bir şeyini alıp yemez, çocuk hırsız olur.
* Diş çektirmez çocuğu düşer. Saç kestirmez çocuğun ömrü kısa olur.
* Ekşi yerse kız, tatlı yerse oğlan doğurur. '' Ye ekşiyi doğur Ayşe'yi, ye tatlıyı doğur atlıyı'' denir.
* Kız doğuracağı zaman çirkinleşir, oğlan doğuracağı zaman güzelleşir.'' Kız kendini, oğlan anayı süsler.'' derler.
* Kadın doğuma giderken doğum rahat olsun diye evdeki tüm kilitler açılır. Doğacak çocuğa hazırlanan giysilerin düğmeleri'de açık bırakılır.
* Karnında çocuğu durmayan kadın;çocuk doğana kadar ve doğduktan sonra 1 yaşına gelene kadar gece lambayı hiç söndürmez.
Çocuğun Ömrü, Yumurta Sarısıyla Hesaplanır
Uşak'ta bebeğe kına yakılması, kutlamaya gelenlere yemek verilmesi ve helva kavrulması, başta Ege Bölgesi olmak üzere birçok yerde hayatın üç renginin ortak ritüeli olarak karşımıza çıkıyor. Uşak'ta bebeğin altı sıcak toprakla bezleniyor ve keçe ile kundaklanıyor. Böylece bebeğin dışkısının tok olacağına inanılıyor. Tören mevlit okunarak uzun ömürlü olsun dilekleriyle noktalanıyor.
Başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Anadolu'nun birçok yerinde ise önce tuzla tanışıyor bebek. Kokmasını, gözlerinin çapaklanmasını, hasta olmasını engellemek için bebek tuzlanıyor. Tuz kırklama suyunun içine de atılıyor. İlk yıkamada erkek bebeğin sabunla kız bebeğin ise eti azgın olmasın diye sabunsuz yıkandığı söyleniyor.
İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi'nin özelliklerini taşıyan Çorum'da doğan bebeğin ömrü ise yumurtanın sarısından anlaşılıyor. Bebeğin kırklanması sırasında beşiğin altında kalan yumurtanın sarısı, ertesi gün bakıldığında dağılmamışsa bebeğin uzun ömürlü olacağına inanılıyor.
* Hamile kadın ayıya, maymuna, deveye bakmaz , çocuk çirkin olur.
* Cenazeye gitmez, cesede bakmaz, çocuğun yüzü renksiz olur.
* Canı ne isterse onu yemelidir; yemezse çocuğun herhangi bir yerinde iz çıkar.
*Sakız çiğnemez, çiğnerse çocuk çişli olur veya ağzı çok akar.
* Kelle eti yemez, yerse çocuk sümüklü olur.
* Hamile kadın ile kocası yılan öldürmez, öldürürse çocuk sakat kalır.
* Hamile kadın habersiz kimsenin bir şeyini alıp yemez, çocuk hırsız olur.
* Diş çektirmez çocuğu düşer. Saç kestirmez çocuğun ömrü kısa olur.
* Ekşi yerse kız, tatlı yerse oğlan doğurur. '' Ye ekşiyi doğur Ayşe'yi, ye tatlıyı doğur atlıyı'' denir.
* Kız doğuracağı zaman çirkinleşir, oğlan doğuracağı zaman güzelleşir.'' Kız kendini, oğlan anayı süsler.'' derler.
* Kadın doğuma giderken doğum rahat olsun diye evdeki tüm kilitler açılır. Doğacak çocuğa hazırlanan giysilerin düğmeleri'de açık bırakılır.
* Karnında çocuğu durmayan kadın;çocuk doğana kadar ve doğduktan sonra 1 yaşına gelene kadar gece lambayı hiç söndürmez.
Çocuğun Ömrü, Yumurta Sarısıyla Hesaplanır
Uşak'ta bebeğe kına yakılması, kutlamaya gelenlere yemek verilmesi ve helva kavrulması, başta Ege Bölgesi olmak üzere birçok yerde hayatın üç renginin ortak ritüeli olarak karşımıza çıkıyor. Uşak'ta bebeğin altı sıcak toprakla bezleniyor ve keçe ile kundaklanıyor. Böylece bebeğin dışkısının tok olacağına inanılıyor. Tören mevlit okunarak uzun ömürlü olsun dilekleriyle noktalanıyor.
Başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Anadolu'nun birçok yerinde ise önce tuzla tanışıyor bebek. Kokmasını, gözlerinin çapaklanmasını, hasta olmasını engellemek için bebek tuzlanıyor. Tuz kırklama suyunun içine de atılıyor. İlk yıkamada erkek bebeğin sabunla kız bebeğin ise eti azgın olmasın diye sabunsuz yıkandığı söyleniyor.
İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi'nin özelliklerini taşıyan Çorum'da doğan bebeğin ömrü ise yumurtanın sarısından anlaşılıyor. Bebeğin kırklanması sırasında beşiğin altında kalan yumurtanın sarısı, ertesi gün bakıldığında dağılmamışsa bebeğin uzun ömürlü olacağına inanılıyor.
Konuşan Mezar Taşları
Şanlıurfa'daki Harrankapı, Çiftkubbe ve Bediüzaman Mezarlıkları'nın mezar taşları adeta konuşuyor. Taşlara bakan vatandaşlar, ölen kişinin nasıl hayatını kaybettiğini öğrenebiliyor. Şanlıurfa'da bunun 40 yıllık bir gelenek olduğu belirtiliyor.
Trafik kazasında hayatını kaybeden kişilerin mezar taşlarına kamyon, otomobil, traktör çiziliyor. Cinayete kurban giden kişinin mezar taşına tabanca veya bıçak figürleri çiziliyor. Bunu yaptırmakta ki gaye ölen kişinin nasıl öldüğünü ifade etmektir. Bazen de ölen kişinin sevdiği çiçek, silah gibi resimler çiziliyor. Apartmandan düşerek ölen kişinin mezar taşına ise apartman resmi çiziliyor. Elektrik akımına kapılarak ölen kişinin mezar taşına elektrik direği, sigaradan ölen kişilerin mezar taşına sigara resmi çiziliyor. Bazen de salıncaktan düşüp ölen çocuğun mezar taşına da salıncak resmi çiziliyor.
Trafik kazasında hayatını kaybeden kişilerin mezar taşlarına kamyon, otomobil, traktör çiziliyor. Cinayete kurban giden kişinin mezar taşına tabanca veya bıçak figürleri çiziliyor. Bunu yaptırmakta ki gaye ölen kişinin nasıl öldüğünü ifade etmektir. Bazen de ölen kişinin sevdiği çiçek, silah gibi resimler çiziliyor. Apartmandan düşerek ölen kişinin mezar taşına ise apartman resmi çiziliyor. Elektrik akımına kapılarak ölen kişinin mezar taşına elektrik direği, sigaradan ölen kişilerin mezar taşına sigara resmi çiziliyor. Bazen de salıncaktan düşüp ölen çocuğun mezar taşına da salıncak resmi çiziliyor.
Timur Adıyla Anılan Tek Eser Nerededir?
Timur Çeşmesi Şırnak İli'nin İdil İlçesinde bulunur. 15. yüzyıldan kalma Timurlenk tarafından yapılan tarihi Timur Çeşmesi Anadolu'da Timur adı ile anılan tek eserdir. Çeşmenin içerisinde birbirine bağlantılı kanallar bulunmaktadır. Timur Çeşmesinin bir rivayete göre yapıldığını döneme göre evlerden yüksekte olduğu doğa olaylarından etkilenerek günümüzde aşağı seviyede kaldığı söylenmektedir.
İstanbul'un Gizli Geçitleri
Efsaneye göre , İstanbul!un altı birbirine bağlı tünellerle kaplıymış. Hatta bu dehlizlere Yerebatan Sarnıcı'nın gizli bir yerinden de giriliyormuş. Bu tünel denizin dibinden devam edip Kınalı Ada'ya kadar gidiyormuş. Tüneller Kapılıçarşı'nın altından da geçiyormuş. Hatta şu an, Çarşının gizli tutulan bir yerinden girilebiliyormuş bu tünellere.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyormuş ama bunları kullanmak kesinlikle yasakmış. Dehlizler labirent gibiymiş. Yerebatan Sarnıcı'ndan Kınalıada'ya uzanan tünel efsanesi Giovanni Scognamilla'nın yazdığı ''İstanbul Gizemleri'' adındaki kitapta geçiyor. 80 yıl önce yazılan ''İstanbul'un Yedi Harikası'' adındaki bir kitapta, Yerebatan Sarnıcı'nın gizli bir girişinden başlayan tünelin kuzeydoğu yününde ilerleyerek Marmara'nın altına girdiği, Üsküdar'dan güneydoğu istikametinde bir açı yaparak düz bir hat halinde Kınalıada'ya ulaştığından bahsedeliyormuş.
Sultanahmet Camii, şimdiki Sultanahmet Meydanı'nın bulunduğu yer bir Bizans Sarayı ve hipodrom kalıntıları üzerinde kurulmuştur. Sultanahmet Meydanı'ndan Çukur Çeşme denen bir yer vardır. Tapu dairesi ve Sokullu Mehmet Paşa Sarayı'ndan sonraki bölge. Alttaki çeşme yalağı kalıntılarının deniz yönüne kalan tarafından bir taş duvar örülerek kapatılmış durumda. Yine Sultanahmet Camii'nin kıble tarafında Mozaik Müzesi ile camii duvarı arasında ( musalla taşının hizasına gelen yerde) en az iki giriş olduğu biliniyor. John Stephonosu'un Bizans İmparatorluğu'yla ilgili yazdığı kitapta ise, İstanbul'un altındaki dehlizlerin; büyücülerin ve kahinlerin gelecek hakkında yorum yapmak içim kullandıkları mekanlar olduğu söyleniyor. Birbirine çok yakın lan Cağaloğlu Anadolu Lisesi'yle, İstanbul Erkek Lisesi arasında 1. Dünya Savaşı'nda yapılmış bir tünel varmış. Bu tünel Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nin spor salonundaymış. 19 yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı kurulan Amerikan Board Scholl'ların arasında da benzeri geçitler mevcutmuş. Şimdiki Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü altında tüneller varmış ve bunların ucu Bebek Sahili'ne kadar uzanıyormuş. Tüneller ,1. Dünya Savaşı zamanı işgalcilere yardım için kullanılıyormuş. Yerebatan Sarnıcı'na gidip bakarsanız, sonuna doğru asma iskelenin sola kıvrıldığı, Medusa Kafalarının olduğu bir kısım var. Oraya merdivenlerden iniliyor. Merdivenlere gitmeden soldaki duvarın üzerine bakıldığında ise tavanla birleşmediği farkediliyor. Kimbilir, belki de bu duvar sonradan, tünelle ulaşımı gizlemek için yapılmıştır.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyormuş ama buraları kullanmak tehlikeli olduğu için yasaklanmıştır.Geçmişte Kolomb ruhlarından, çokça da hazine meraklılarından 3-4 işçi çocuk denemiş ilerlere gitmeyi. Dehlizler labirent gibiymiş. Çocuklardan sadece biri geri dönmeyi başarabilmiş, diğerleri yolları bulamayıp tünellerde kaybolmuş. Dönen çocuk da aklını oynatmış. Çünkğ ileriki kısımlar iskeletlerle, insan boyunda böceklerle, farelerle doluymuş. Bütün gün dehlizlerdeki atölyelerde dolaşıyormuş. Kim ne verirse onu yiyip , gece de artık nerede sızarsa orada uyuyormuş. Arada yine tünellerin ilerilerine gidip birkaç gün kayboluyormuş ortalıktan. Döndükten sonra hiç bir şey yiyip içmeden öylece bir noktaya bakıp duruyormuş günlerce.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyormuş ama bunları kullanmak kesinlikle yasakmış. Dehlizler labirent gibiymiş. Yerebatan Sarnıcı'ndan Kınalıada'ya uzanan tünel efsanesi Giovanni Scognamilla'nın yazdığı ''İstanbul Gizemleri'' adındaki kitapta geçiyor. 80 yıl önce yazılan ''İstanbul'un Yedi Harikası'' adındaki bir kitapta, Yerebatan Sarnıcı'nın gizli bir girişinden başlayan tünelin kuzeydoğu yününde ilerleyerek Marmara'nın altına girdiği, Üsküdar'dan güneydoğu istikametinde bir açı yaparak düz bir hat halinde Kınalıada'ya ulaştığından bahsedeliyormuş.
Sultanahmet Camii, şimdiki Sultanahmet Meydanı'nın bulunduğu yer bir Bizans Sarayı ve hipodrom kalıntıları üzerinde kurulmuştur. Sultanahmet Meydanı'ndan Çukur Çeşme denen bir yer vardır. Tapu dairesi ve Sokullu Mehmet Paşa Sarayı'ndan sonraki bölge. Alttaki çeşme yalağı kalıntılarının deniz yönüne kalan tarafından bir taş duvar örülerek kapatılmış durumda. Yine Sultanahmet Camii'nin kıble tarafında Mozaik Müzesi ile camii duvarı arasında ( musalla taşının hizasına gelen yerde) en az iki giriş olduğu biliniyor. John Stephonosu'un Bizans İmparatorluğu'yla ilgili yazdığı kitapta ise, İstanbul'un altındaki dehlizlerin; büyücülerin ve kahinlerin gelecek hakkında yorum yapmak içim kullandıkları mekanlar olduğu söyleniyor. Birbirine çok yakın lan Cağaloğlu Anadolu Lisesi'yle, İstanbul Erkek Lisesi arasında 1. Dünya Savaşı'nda yapılmış bir tünel varmış. Bu tünel Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nin spor salonundaymış. 19 yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı kurulan Amerikan Board Scholl'ların arasında da benzeri geçitler mevcutmuş. Şimdiki Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü altında tüneller varmış ve bunların ucu Bebek Sahili'ne kadar uzanıyormuş. Tüneller ,1. Dünya Savaşı zamanı işgalcilere yardım için kullanılıyormuş. Yerebatan Sarnıcı'na gidip bakarsanız, sonuna doğru asma iskelenin sola kıvrıldığı, Medusa Kafalarının olduğu bir kısım var. Oraya merdivenlerden iniliyor. Merdivenlere gitmeden soldaki duvarın üzerine bakıldığında ise tavanla birleşmediği farkediliyor. Kimbilir, belki de bu duvar sonradan, tünelle ulaşımı gizlemek için yapılmıştır.
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyormuş ama buraları kullanmak tehlikeli olduğu için yasaklanmıştır.Geçmişte Kolomb ruhlarından, çokça da hazine meraklılarından 3-4 işçi çocuk denemiş ilerlere gitmeyi. Dehlizler labirent gibiymiş. Çocuklardan sadece biri geri dönmeyi başarabilmiş, diğerleri yolları bulamayıp tünellerde kaybolmuş. Dönen çocuk da aklını oynatmış. Çünkğ ileriki kısımlar iskeletlerle, insan boyunda böceklerle, farelerle doluymuş. Bütün gün dehlizlerdeki atölyelerde dolaşıyormuş. Kim ne verirse onu yiyip , gece de artık nerede sızarsa orada uyuyormuş. Arada yine tünellerin ilerilerine gidip birkaç gün kayboluyormuş ortalıktan. Döndükten sonra hiç bir şey yiyip içmeden öylece bir noktaya bakıp duruyormuş günlerce.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)