1 Nisan 2013 Pazartesi

Evlilik Yüzüğü Neden Sol Ele Takılır?

             
                 İnsanların evlenince  yüzük  takmaları  eski  Mısırlıların  inançlarına  dayanmaktadır.  Milattan  önce  2800  yılında  Mısır'da  yaşayanlar  dairenin  veya  halka  şeklindeki  cisimlerin,  başlangıç  ve  bitiş  noktalarının  olmaması  nedeni  ile  sonsuzluğu  temsil  ettiklerine  inanıyorlardı.  Yüzük  evliliğin  sonsuza  dek  süreceğini  simgeliyordu.Sonra  bu  inanç  Romalılar  vasıtası  ile iyice  yaygınlaştı.  Kazılarda  o  devirlere  ait  çok  ilginç  evlilik  yüzüklerine  rastlanmıştır.

      Evlilik  yüzüğünün  sol  ele  ve  sondan  bir  önceki  parmağa  takılmasının  sebebi  ise  modern  tıbbın  gelişmesinden  önceki  devirlere  ait  yanlış  bir  insan  anatomisi  bilgisidir.  O zamanlarda  dolaşım  sistemimizdeki  ana  damarların  sol  elimizde  bu  parmaktan  başlayıp  kalbimize  gittiği  sanılıyordu.  Böylece  buraya  takılan  yüzükler  evli  çiftin  kalben  bağlılığını  simgeliyordu.

Batıl İnançların Kaynağı Nedir?

       Hayatımızda  pek  çoğumuzun  batıl  inançları  vardır.  Kimi  salı gününün uğursuzluğuna  inanır,  kimi   13  sayısının  uğursuzluğuna.  Peki  hiç  düşündünüz  mü  bu  batıl inançlar  nasıl oluşmuş?  Okuyalım neler  varmış  kaynağında.





           Niçin  Tahtaya  Vuruyoruz?

            Çok  eski  zamanlarda  meşe  ağacının  yüksekliği  ve  sağlamlığı nedeniyle,  bazı  güçlere  sahip  olduğuna  inanılıyordu.  Tahtaya  vurma  inancı  dünyanın  apayrı  iki  yerinde  birbirinden  bağımsız  olarak  gelişti.  Önce  milattan  önce  2000'li  yıllarda  Kuzey  Amerika  yerlilerinde,  sonra  da  Ege'de  Helen  uygarlığında .  Her  iki  kültürde  de    meşe  ağacına  çok  sık yıldırım  düştüğünün  gözlemlemişti.  Amerika  yerlileri  meşenin,  Tanrının   yıldırımla  yeryüzüne  inip  üzerinde  oturduğu  yer  olduğuna  inanmışlardı.  Kuzey  Amerika  Yerlileri    bu  ağacın  köküne  vurarak ,  ileride  başlarına  gelebilecek  tehlikelere  ve  şanssızlıklara  karşı  Tanrı  ile  temasa  geçtiklerine  inanıyorlar  ve ondan  kendilerini  korumalarını  istiyorlardı.

              Ortaçağ'da  ise  hıristiyan  din  adamları   bu  inancı  kendi  devirlerine  taşıdılar.  Onlara  göre  bu  inanışın  temelinde  Hz.  İsa'nın   tahta  bir  çarmıhta  öldürülmesi  yatıyordu.  Hatta  Avrupa'nın  her  katedralinde  orijinal  tahta  haçın  küçük  bir  parçasının  bulunduğuna  inanılıyordu.  Bu  tahtaya  vurmak  ise  ''  Tarım  dua  ve  isteklerimi   gerçekleştir.''  anlamına  geliyordu.  Bu  bilgiler  Tamer  Korugan'ın  Lüzumsuz Bilgiler  Ansiklopedisi-1''  İsimli  kitabından  derlenmiştir.

   Merdiven  Altından  Geçmek  Uğursuzluk  mu?

   Duvara  dayanan bir  merdiven,  duvar  ile  merdiven  arasında  birer  üçgen  oluşturur.  Bu birçok  kültürde  tanrıların  kutsal  üçgeni  olarak  bilinir.  Örneğin  piramitlerin   kenarlarının  üçgen  olması  da  bu  inanca  dayanır.  Bir  üçgenin  içinden  geçmek  dei  bir  kutsal  yere  meydan  okumak  anlamına gelebilir.  Eski  Mısırlılar  için  zaten  merdivenin  kendisi  iyi   şansın  sembolü  idi.  Merdiven  olmasaydı  Güneş  Tanrısı  Osiris'i  karanlıkların  ruhundaki  hapis  hayatından  kurtarmak  mümkün  olmayacaktı.  Ayrıca  merdiven,  tanrıların  katına  tırmanmak   içinde  şekilsel  bir  semboldü.

                  Asırlar  sonra  Hıristiyanlık  bu  inancı  da  Hz. İsa'nın  ölüm  şekline  adapte  etti.  Çarmıha  dayalı  merdiven kötülüğün,  hıyanetin, ve  ölümün  sembolü  oldu.  İnsanlar  merdivenin  altından  geçmekle  bu  kötü  geleceklerle  karşılaşabileceklerine  inandırıldılar.  17.  yüzyılda  İngiltere  ve  Fransa'da  suçlular  dar  ağacına  götürülmeden  önce  bir  merdiven  altından  geçirilirlerdi. Değişik  kültürler  bu  uğursuzluğa  karşı  bazı  panzehirler  geliştirdiler.  Mesela  Romalıların  panzehiri yumruktu.  O  kişiler  orta  yani  en uzun  parmaklarını  gerip  diğer  parmaklarını  yumruk  gibi  yaparlar  ve geçtikten  sonra  merdivene  doğru  sallarlardı.

 
   Kara  Kedi  Geçmesinin  Anlamı  Nedir?

   Milattan  önce  3000'li  yıllarda,  eski  Mısırlılar  zamanında  kediler  kutsal  bir  canlı  olarak  görülürlerdi.  Hatta  siyah  dişi  kediler  tanrıça  olarak  kabul edilirlerdi.  Kedileri  hastalık  ve ölümden  korumak için  kanunlar bile  yapılmıştı.Kedilerden,  özellikle  siyah  kedilerden  nefret,  Hıristiyanlığın  kendinden  önceki  kültürleri  ve  onların  sembol  kabul  ettiği  şeyleri  yok  etme  güdüsü  ile  Ortaçağ'da  İngiltere'de  başladı.  Bağımsız,  bildiğini  yapan, inatçı  ve  sinsi  karakteri,  sayılarının  da  şehirlerde  aşırı  artması  ile  birleşince  kediler  gözden  düştü.  O  yıllarda  evinde  kedi  besleyenler  yalnız yaşayan  fakir  ve  yaşlı  kadınlardı.  Yine  o yıllarda  büyücü ve  cadı  inancının  tüm  Avupa'da  histeriye   dönüştüğü  yıllardı.  Siyah  kedi  besleyen   bu  kadınların  kara  büyü  yaptıklarına  ve  siyah  kedilerin  gece  şeytana  dönüştüklerine  dair  korku  dolu  halk  hikayeleri  üretildi.  Cadı  konusu  bir  paranoyaya  dönüşünce  birçok  zavallı  kadın  kedisi  ile  birlikte  yakıldı.  Fransa'da  Kral  13.  Louis  bu  uygulamayı  yasaklayana  kadar  her  ay  binlerce  kedi  yakıldı.


   

       Ayna  Kırılması  Niçin  Uğursuzluk  Getirir?

      Göllerde  veya  su  birikintilerinde,  kendi  aksini  gören  ilkel  insan  şaşırmış,  bunun   kendisinin  ruhu  olduğunu  sanmış,  suyu  bulandırıp  görüntüsünün  kaybolmasına  neden  olanları  da  düşmen bilmişlerdir.  İlk  aynalar ;Mısırlılar  zamanında,  pirinç,  bronz,  gümüş  ve  altından  yapılmıştı  ve  kırılmaları da mümkün  değildi.  Bu  devirde  de  bu  parlak  yüzeylerden yansıyan  görüntünün  o insanın  ruhunun   bir  yansıması  olduğuna  inanılıyordu.  Cam  kapların  yapılmaya  başlanmasından  sonra  da  içindeki  sudan yansıyan  görüntünün  ruhun  bir  yansıması  olduğu  inancı  devam  etti  ama  camlar  kırılabiliyordu.  O  zaman  da  içinde  bulunan  ruhun  bir  parçası  vücudu  terk  ediyordu.

       Birinci  yüzyılda   Romalılar  uğursuzluğun  süresini  7  yıla  çıkardılar.  Romalılar  hayatın  her   7  senede  bir  kendini  yenilediğine  inanıyorlardı.  Camın  kırılması   sonucu  ruh  ve  dolayısıyla  insanın  sağlığı  tahrip  olduğundan,  vücudun  kendini  yenileyerek,  sağlığına  kavuşması  için  yedi  yıl  geçmesi  gerekiyordu.  Bu   batıl  inanç 15.  yüzyılda  İtalya'da  Kolay  kırılabilir  ve  pahalı ilk  aynaların  yapılması  ile  birlikte  iyice  gelişti  ve  ekonomik  boyut  kazandı.  Aynayı  taşıyanlar,  evlerde  aynaları  temizleyen  hizmetkarlar,  aynaları  kırmaları  halinde  7  yıl  boyunca,  ölümden  daha  beter  felaketlerle  karşılaşabileceği  hususunda  uyarılıyorlardı

 
   13  Sayısı  Neden  Uğursuzdur?

   13  Sayısının  uğursuz  olduğuna  dair  inanç  bir  çeşit  korku  hastalığı olarak  kabul  edilmiş  olup  adı '' triskaidekaphobia'' dır.   Bu  inancın  kökleri  mitolojik  tanrıların  yaşadığına  inanılan  çağlara,  İskandinavya  topraklarına  kadar  gider.  Işık  ve  güzellik  tanrısı  Balder'in  verdiği  ziyafete  12  kişi  davetli iken,  yalanların  ve  hilelerin  tanrısı  Loki , davetli  olmadığı  halde   zorla 13.  Kişi  olarak  katılmak  ister.  Çıkan  tartışmada  Loki   Balder'i  öldürür.

    İskandinavya'dan  Avrupa'nın  güneyine   kadar  yayılan  bu  mit,  Hıristiyan  din adamları  tarafından  Hz.  İsa'nın  son  yemeğine  uyarlanır.  Bu  uyarlamada  Balder'in  yerini  Hz.  İsa,  Loki'nin  yerini  de  Judas  alır. Bu  yemekten  sonra  Hz.  İsa  çarmıha  gerilerek  öldürüldüğü  için  Hıristiyanlarda  akşam  yemeğinde  13  kişi  bir  araya  gelirlerse   bunlardan birinin  başına  felaket  geleceğine  inanılırdı.  13  sayısının  uğursuzluğuna  duyulan  inancın  kökeninde  bir  yı  içinde  ayın  13  kez  dolunay  olarak  gözükmesidir.

         Diğer  İlginç  Sebepler:

  • Apollo  13  Ay'a  gitme  macerasında  başarısız  olan  tek ekiptir. 
  • Darağacına  giden  yolda  13  basamak  vardır.
  • 13  Ekim  1307'de  çok  sayıda  şövalye tutuklanıp  idam   edildi.
  • Cadılar  toplantısına  katılanların  sayısının  13  olduğuna  inanırlardı.
  • Ad  ve  soyadında ki   harflerin  sayısının  13  olanların  çok  şansız   bir  hayat  geçireceği  düşünülür.
  • 13 yaşı  çocukların  erişkinliğe  adım  attıkları  yaştır.  Sıkıntılı  bir  yaş.
  • Sıralamada  12  rakamı  mükemmeliyet  ve  bütünlük  ifade  eder.  13  rakamı  ise  kusursuzluğun  üzerine  ekleme  yapmak  olarak  algılanır.  Bu  sebepten  dolayı  uğursuz  olduğu  varsayılır.